Eleştiri, fitne ve medya
Medyanın çivisi çoktan çıkmıştı ama insan işin böylesi bir boyuta ulaşacağını tahmin etmiyor, daha doğrusu etmek istemiyordu. Verilen haberler büyük bir bölümü ya bazı kurumları harekete geçirip hükümeti baskı altına almasını sağlamaya yönelik ya da kurumların arasını açarak birbirine düşürmeye çalışmayı hedefliyor. Bazen de askeri iç politikaya çekmeye yönelik oluyor. Galiba darbe şakşakçılığı ve yandaşlığı yapan demokratik ülkeler içinde bizim medyamızın bir örneği yoktur.
Peki böyle gazetecilik olur mu? Olursa da buna gazetecilik denebilir mi?
Biz ne dersek diyelim, bu çarpıklığa kaç defa dikkat çekiyor olursak olalım medya bildiğini okumaya devam edecek, haberciliğin yerini fitneciliğe bırakmaktan vazgeçecek değil. Demokratik ülkelerde böyle olmaz ama bizim ülkede işler böyle yürüyor. Daha doğrusu yürümüyor, yürütülmek isteniyor. Şimdiye kadar fitneciliği medya patronlarına ne gibi faydası oldu, kar-zarar hesabında terazinin hangi kefesi ağır basar bilemem ama ülkenin zararına olduğu kesin.
Yöneticilere yönelik önceden hazırlanmış sorular ile soru yöneltilen kişiyi açığa düşürmeye çalışmak haberin özünü öğrenmek için yapılabilir. Bunun için konu hakkında gazetecinin yeterli bilgiye sahip olması gerekir. Ancak, Cumhurbaşkanı Gül’e Ermenistan gezisinin ardından Azerbaycan’a giderken yöneltilen, “Erdoğan, Doğan Grubu’yla polemiği Ermenistan gezinizi gölgelemek için çıkardı” şeklindeki bir iddianın soru şeklinde yöneltilmesi gazetecilik olarak değerlendirilebilir mi?
Çünkü soru ülkemizi ve insanımızı yakından ilgilendiren bir konuda toplumu bilgilendirmeye yönelik bir soru elbette değil. Aslında bazı gazetecileri ülke ve toplum da son günlerde pek fazla ilgilendirmiyor gibi bir görüntü ortaya çıkıyor.
Önce birtakım söylentiler çıkaracaksınız, sonra bu söylentiler toplumda yaygınlık kazanmış da cevabı bekleniyormuş havasında Cumhubaşkanı’na soru yöneltecekseniz. Aslında bu söylentileri çıkartanlar ve Cumhurbaşkanı’na soru olarak yöneltenler de yaptıkları işin gazetecilik olmadığını bilirler. Bir gazetecinin patronuna şirin görünmek için birtakım davranışlar sergilemesini pek yadırgamamak gerekir ama işin böylesine sulandırılması, cıvıklaştırılması Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasına fitne sokmaya yönelik olduğu açıkça sırıtan bir dedikoduyu soru olarak Cumhurbaşkanı’na yöneltmek soru sahibini küçültmez mi? Birazcık onur varsa bu soru sahibinin günlerce Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın karşısına çıkamaması gerekir. Ama, “Onur ne ki, pazarda satılıyor mu?” diye soracak bir mantığın sahipleri artık gazeteci diye ortalıkta dolaşıyorsa bu mesleğin suyu çıkmış demektir.
Geçmişte de elbette benzer soruları soran, patronları tarafından sordurulan gazeteciler olmuştur ama bu tipler önce kendi meslektaşları tarafından ciddiye alınmamış, itibar görmemişlerdir. Hatta bir tanesine bizzat şahit olmuştum. Erbakan, Başbakan Yardımcısı olarak Başbakanlık Basın Merkezi’nde basın toplantısı yapıyordu. Toplantıyı yüzlerce yerli ve yabancı basın mensubu izliyordu. Konuşma bittikten sonra bir gazeteci arkadaş soru sormuş bu soru ile Erbakan’ı köşeye sıkıştırmak istemişti. Soru salona adeta bomba düşmesi etkisi yapmıştı. Ama Erbakan’a karşı kıyasıya mücadele veren gazeteler bile sorulan soru ve Erbakan’ın verdiği cevabı fazlaca büyütmemişlerdi. Bir bakıma medya kendince doğru bulmadığı davranışı cezalandırmıştı. Şimdilerde medyada böyle bir kontrolün kaldığını söylemek mümkün değil. Gazeteciler Cemiyetlerinin zaman zaman yaptığı açıklamalar da hedefine ulaşmıyor.
Gelelim esas konumuza. Gül’ün Ermenistan ziyaretinin tartışılacak yanları olabilir. Biz de yeri geldiğinde eleştiriyoruz. Ancak Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ı birbirine düşürmeye en azından aralarında bir soğukluk oluşturmaya çalışmanın eleştiriyle bir alakası olmadığı kesin.
Ortada seçmenin yüzde 47’sinin oyunu alarak iş başına gelmiş bir parti var. Cumhurbaşkanı da, Meclis Başkanı da, Başbakan da bu partide çıkmıştır. Çünkü, seçim sonucu bunu emretmiştir. Aynı partinin oyları ile seçilmiş ve devletin zirvesine gelmiş insanları birbirine düşürmenin faydasının ne olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte bugün yapılması gereken Gül’ün önce Ermenistan, sonra Azerbaycan ziyaretleri ile ilgili olarak bilgisi olanların bilgilerini okuyucuları ile paylaşmaları, eleştirisi olanların ya da yararlı bulanların görüşlerini ortaya koyması ve tartışmaların bu merkezde yapılması gazetecilikle bağdaşan bir tavır olmaz mı?
Eğer bu memlekette gazetecilik gazetecilik olmaktan çıkmış, patronların borusunu öttürmekten ibaret kalmışsa tuz kokmuş demektir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.