Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Zaman: Bir Muamma

Zaman: Bir Muamma

Augustinus, İtiraflar adlı eserinde,” zaman nedir diye sormadıklarında zamanın ne olduğunu biliyorum ama zaman nedir diye sorduklarında onun ne olduğunu bilmiyorum” diyor. Hemen her kavram için geçerli olabilecek bir söz bu.

Gerçekten de vakit, süre, an, şimdi, geçmiş, gelecek, gün, hafta, ay, yıl, yüzyıl, önce-sonra ve daha bir sürü söz, gündelik dilde sürekli kullanmamıza rağmen ve hepsi de zaman ile ilişkili olmalarına rağmen zaman konusunda tam bir şuura sahip olduğumuzu söylemek pek mümkün görünmüyor.

İnsan olmanın en önemli özelliklerinden birisi, zaman ve mekânın şuuruna sahip olmaktır. Çünkü işgal ettiğimiz mekân ve içinde bulunduğumuz zaman, bizi belirleyen önemli iki var olma biçimidir. Mekân ile olan ilişkimiz zaman ile olan ilişkimize göre irademize daha fazla bağlı olduğu halde en güçsüz olduğumuz ise zaman karşısındaki durumumuzdur. Çünkü zaman, tersine çevrilebilir bir var olma zemini değildir.

Mümkün varlıklar âlemi bütünüyle zamana bağlıdır. Allah, zaman ve mekân üstü olmak itibariyle zaman ve mekâna hâkimdir. İnsanın zamana bağlı olması onun tarihin içinde tarihsel bir varlık olduğu anlamına gelir. Zamana bağlı ve tarihsel bir varlık olması bir geçmişten gelip şimdi aracılığıyla geleceğe giden bir varlık olması demektir.

İnsan, şimdi’de bulunmakla birlikte hem geçmişe hem de şimdi’de yaptığı tercihlerle geleceğine sahip bir varlıktır. Gelecek geçmiş ve şimdiden bağımsız değildir. Geçmiş, şimdi vasıtasıyla geleceğe nüfuz eder ve geleceği şimdi’ye bağlar. Sonsuzca devam eden şimdi, bütün bir tarihin biriktirdiklerini miras olarak bize emanet eder. Tanpınar, Bursa’da Zaman şiirinde bunu çok güzel ifade eder:

Bir zafer müjdesi burada her isim:/Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim/Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın/Hâlâ bu taşlarda gelen rüyanın.

Şimdi, yaşadığımız an’ı, bir bakıma fiili olanı temsil ettiği için en önemli konuma sahip olmakla birlikte bizim için tuzaklar da kurar ve bizi geçmiş ile gelecekten de uzaklaştırabilir. Bu noktada uyanık olunması gerekir.

Zamanı, saatin ölçtüğü kozmolojik bir zaman olarak görmek, onu yanlış anlamaya neden olur. Kozmolojik zaman, ölçülebilir bir niceliktir. Oysa asıl zaman, Bergson’un süre dediği ruh ve şuur hallerimizden ibaret olan varoluşsal zamandır. Varoluşsal zaman, yaşanan ve bizde sürekli olarak etkisini hissettiren bir zaman olmak itibariyle bir nitelik olduğu için de ölçülemez. 

Zamanı bir nitelik olarak düşünmek, bizzat onun içinde yer almak demektir. Zamanın içinde yer almak, zamanda zamanla birlikte var olmak ve bu varoluş ile de zamanı yaşadığımız hayattan ibaret hale getirmek demektir. İşte böyle bir zaman tasavvuru hayatımızı, varoluşumuzu, hürriyetimizi zaman içinde ve zaman ile birlikte gerçekleştirdiğimiz, inşa ettiğimiz anlamına gelir. Böyle bir zaman anlayışı da onu mutlak olmaktan çıkarıp izafi bir tarzda anlamamıza imkân verir. Zamanı bu şekilde anlamamıza en güzel örnek, Einstein’ın şu sözünde mevcut: “Gençlikte gün kısa hayat uzundur, ihtiyarlıkta ise gün uzun hayat kısadır.” Ölçülen zaman açısından aslında hiçbir fark olmamasına rağmen zamanın geçmesi ile hareket arasındaki ilişkiden dolayı zaman, ruhumuz ve şuurumuzun algısına göre biçim kazanmaktadır. Zamanın bizdeki etkisi de hissettirdiği etki nispetinde olmaktadır.

Her varlık için nihayetinde karar veren zaman, bizi kendisinde hem oluşturur hem de eritir. Zamanın bizim ile olan ilişkisinin paradoksudur bu. Bu paradoksu bilerek zamana uymak değil, zamana ruh vermek, zaman ile olan ilişkimizin bizi insan kılmaya sevk edecek yönünü keşfetmek açısından önemlidir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi