Söz Varlığı Olarak Insan
İnsanı tanımlayan pek çok kavram vardır: sapiens (düşünen), rasyonalis (akıllı), economicus, faber (alet yapan ve kullanan), demens (çılgınlıklar yapan) gibi.
Bu kavramların çokluğu, insanın varlık yapısının karmaşıklığından ileri gelir. İnsana rastladığımız her yerde karşılaştığımız insani fenomenlerin çokluğu da, onun bu karmaşık yapısına işaret eder. Bu karmaşık yapı, en basit biçime indirgenecek olursa insan, bir ikilikler varlığı olarak anlaşılabilir ve bu yönüyle o, pek çok alanın da konusu olur. İnsanın ikili yapısı da genel olarak akıl-içgüdü, akıl-duygu, ruh-beden, sapiens-demens biçimindeki ikiliklerle dile getirilebilir. Bu ikilikler insanın, değişik ve çeşitli biçimlerde tezahür etmesinin de zeminini oluşturur.
Nitekim seven, nefret eden, düşünen, inanan, ibadet eden, inkâr eden, çılgınlıklar yapan, değerler üreten, devlet kuran, bilim-felsefe-sanat yapan, değerlerin sesini duyan, kültür ve medeniyet yaratan insana rastladığımız her yerde bu tür insan olgularına ve tezahür ediş biçimlerine de rastlarız. Bütün bunlarla birlikte insan kendisini en iyi biçimde söz ile ve söz’de yani dilde ifade eder. Bir bakıma insan, söz varlığıdır ve o, söz ile kendini hem kendisine hem de başkalarına açar. Söz öylesine etkilidir ki, onun etkisi, Yunus Emre’nin “söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı/söz ola ağulu aşı/yağ ile bal ede bir söz” ifadelerinde çok güzel dile gelmiştir.
Filozof, düşünür, sanatçı ya da başkalarına söyleyebilecek bir şeyleri olan her kim olursa olsun; bir felsefî sistem vazeden, bir düşünce sistematiği içerisinde tarihsel/toplumsal/kültürel, etik, metafizik, estetik vb. düşüncelerini ortaya koyan bir zihin, içinde bulunduğu toplumsal/tarihsel/kültürel şartlardan ve hatta kendi iç dünyasının huzurundan ya da huzursuzluğundan, sükûnetinden ya da çatışmasından bağımsız düşünülemez.
Bir devrin sesi olmak, bu sesin kendisinde yankı bulduğu insanlarda heyecan uyandırmak, ancak sözün değeri ve muhtevasının zenginliğiyle anlaşılabilir. Söz, etkilidir; çünkü hareket kabiliyetini yitirmişlere cesaret verir, bu kabiliyeti kullanamayanlara saik olur. Ancak muhtevasız ve gönle hitap etmeyen söz, hedefine varamayıp yolculuğu akamete uğramış bir okun hali gibi donuklaşır kalır, etkisini yitirir ve söz düşer. Nice söz ustaları vardır ki, söze mana katıp manayı sözle güzelleştirirler ve sözü boş olmaktan çıkarıp içi dolu bir mücevher kutusu haline getirirler. Sadece bir retorik değil, bütünlüğüyle bir mana birliğini söze dökenler, iyi konuşup iyi yazan nadir insanlardır. Onları dinlemek ve okumak sadece ses duymak ve işaretleri görmek değildir. Onları dinlemek ve okumak, içlerinde bulundukları dünyaya girmek ve o dünyanın zenginliğinden istifade etmektir.
Söz, basit bir ses değildir. Belki kötü olanlar için “dilin bir fitnesidir” ama iyiler için söz, dil, Yunus Emre’nin de dediği gibi, “hikmete giden yoldur”. Meram, sözle anlatılır; fikir sözde dile gelir. Konuşmak, söz söylemek bir şey yapmaktır, hareket etmektir. Söz, belki de düşüncenin, fikrin hareketidir. Fikir ve düşünce sözde cisimleşir, vücut bulur. Söz, varlığı derli toplu tutan düşüncenin dilidir. Bu anlamda söz, Heidegger’in yorumuyla Logos’tur. Varlık, düşünce yoluyla dilde gözümüzün önüne gelir ve dil ile varlığın bir çeşit hasadı yapılır. Bundan dolayıdır ki söz, değerlidir.
Sözün değerini düşürmeden konuşmak herkese de nasip olmuyor maalesef. Şu seçim ortamında söz, yerlerde sürünüyor. Ağızlarından başkalarının kanı damlayan ne çok insan varmış meğer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.