Seçime Doğru
7 Haziran, seçim günü yaklaştı. Bu hafta sonu, ülke olarak hep birlikte, aylarca süren konuşmaların, vaatlerin, tartışmaların, vizyonların-vizyonsuzlukların, doğruların-yanlışların sonuçlarını göreceğiz.
Hiç birimiz kâhin değiliz ve elbette kehanette bulunmak gibi bir niyet sahibi olan da yoktur herhalde. Buna rağmen yine de herkesin gönlünden geçen oranlar, sonuçlar olması da çok tabii.
Bizim insanımız, “gözünden akıllıdır.” Önce görmek ister, tecrübe etmek ister. Görür, tecrübe eder ve aklına yatarsa karar verir, destekler ama konuşmaz. Tersi durumda ise uzak durur.
Bilim, olgulardan hareket eder ve olgulara bakarak, gerekli hesaplamaları yaparak tahminlerde bulunur. Kamuoyunun nabzını tutmak isteyen şirketler, bilim insanları, medya organları, siyasiler, köşe yazarları elbette kendilerine göre tahminlerde bulunuyorlar. Birbirini tutmayan, aralarında büyük farklar olan tahminler biraz da “bu tahminlerin neden yapıldığını da” ele veriyor gibi.
Bu seçim, bundan önceki seçimlerde de olduğu gibi hiç de öyle, “olmak ya da olmamak” biçiminde nitelendirilecek bir seçim değildir. Bundan önceki seçimler gibi bir seçim. Seçimler içinde ve seçimler arasında herhangi bir seçim. Ortalığı germenin, bütün partiler açısından “kazanırsak şöyle olur, kaybedersek böyle olur” biçiminde insanları manipüle etmenin gereği yok. Tarih, bir şekilde ilerliyor.
Siyasetin tamamen dışında olan birisi olarak ama gidip geldiğim yerlerde yaptığım gözlemlere bakılacak olursa, hiç de öyle heyecanı dorukta olan bir seçim atmosferi de yok gibi. Milletin büyük kısmı sanki pek ilgilenmiyor seçimle. Siyasete mesafeli olan birisi olduğum için belki asıl heyecan ve ilgi merkezleri hakkında yanılıyor da olabilirim.
Elbette tarihte her olay biriciktir; hiçbir olay bir daha tekrarlanmaz. Olaylar birbirine benzer ama benzemek, aynı olmak değildir. Çünkü tarihsel/toplumsal/kültürel olaylar, tabiat olayları gibi kendi kendilerini tekrar eden olaylar değildir. Her olayın kendisine has ve onu biricik kılan özel şartları ve özellikleri vardır. En azından zamanları farklıdır ve zamanlarının farklılığı, farklı zamanların niteliksel değişimleri bile olayları farklı kılar. Bu seçimin olduğu gibi daha önce yapılan seçimlerin de aynı şekilde kendilerine has özel şart ve durumları vardı. Bundan dolayı dünkü seçimlerin bugünkü seçimden ya da bugünkü seçimin dünkü seçimlerden daha önemli veya önemsiz olduğunu söylemek mümkün değildir. Her seçim aynı derecede önemlidir. Seçimler arasında yapılacak değer ve önem hiyerarşisi pek sağlıklı değildir.
Bir ülkenin asırlardan beri gelen ve asırlarca devam edecek olan hayatında seçimlerden herhangi birini “ölüm-kalım” meselesi haline getirmek, ancak kendi ferdi hayatımız açısından, kendi durumumuz açısından bir anlam ifade eder, yoksa milletin tarihi bütünlüğü açısından küçücük bir olay olarak kalır.
Tarihi, yaşadığımız andan ibaret görür ve onu gelecek ve geçmişten kopararak anlamaya çalışırsak olaylar konusunda derinliğine bir hassasiyete sahip olur ve olayları gereğinden fazla büyütürüz. Bu durum, tarihe bıraktığımız kötülüklerin de kaynaklarından birini oluşturur. Bugün omuzlarımızda yük olarak taşıdıklarımızdan pek çoğu, söz konusu ettiğim sebepler yüzünden ağırlık yapmaktadır. Onları bir çırpıda atmak da mümkün değildir.
Seçmek, seçtiklerimizin sorumluluğuna da ortak olmak demektir. Bu sorumluluk, tarihin gidişatını şöyle veya böyle değiştirmenin sorumluluğudur.
Pazar günü, “ölüm-kalım meselesi” değil ama büyük bir sorumluluk bekliyor bizi.
İnşallah hayırlısı olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.