Dostluğumuza Allah Şahit
Bugün yaşananlar hakkında tarih önünde dost uyarıları yaptığımıza Allah şahit. Peki en has daireye giren gazeteci arkadaşlar bir defa acı söyleyen dost olmayı göze alabildiler mi?
Üzülerek söylemem gerekiyor ki hayır...
Irak’ta merkezi hükümetin zayıflatılmasının, günlük kısa vadeli çıkarımıza gelse de uzun vadede bir Barzani devleti doğuracağını söyledik. Maliki yönetiminin bütün zulmünü bilmemize rağmen Irak’ta devlet otoritesinin parçalanmaması gerektiğini haykırdık. Dinleyen olmadı. Barzani göklere çıkartıldı, krallar gibi ağırlandı, Irak’taki devlet bütünlüğünü zayıflatabileceği petrol yolları açıldı. Sonuç ortada. Artık tek başına Türkiye’yle pazarlık gücü olan bir Barzani var karşımızda.
PKK’nın silah bırakmadığını, çözüm sürecini istismar ettiğini, ilçe ve il merkezlerini silahla doldurduğunu, harıl harıl dağa adam çıkartıp eğitip geri getirdiğini yazdık. Çözüm sürecinde işin yolunda gitmediğini söyledik. Bizi kan istemekle suçladılar, demediklerini bırakmadılar. Gelinen nokta ortada. 6-7 Ekim olaylarında da gördük. PKK parmağını şıklatarak şehirlerde devletin otoritesini yok edecek, gönderden bayrak indirecek güce ulaştı.
Suriye’de bir Kürt devletinin adım adım geldiğini, bölgede YPG’ye lojistik yolların kapatılması gerektiğini, Suriye’de kurulacak Kürt devletinin bir PKK devleti olacağını, örgütün bunu ilerde Türkiye’de otonomi kazanmak için kullanacağını söyledik. Bizi küçük düşünmekle suçladılar, ne olduğu ortada.
HDP’yi bu derece devlet katında muhatap almanın, İmralı yolunu önlerine sermenin bir sonucu olacağını, barış ortamını HDP’nin kendi hanesine yazacağını, seçimde ciddi bir tehlike haline gelebileceğini söyledik. Sonuç ortada...
Peki bizim mahallenin, dindar yazarları, İslamcı yazarları, ağabeylerimiz, yılların muhafazakar düşünce ve fikir adamları ne yaptı?
Her politikayı alkışlamayı marifet saydılar, yeterli gördüler. Oysa dost acı söyler. Elbette alkışlanacak yüzlerce şey var ve bunlar alkışlanmalı. Ama büyük devlet politikalarında dost olarak fikirlerini açıkça söylemeli ve uyarılarını yapmalıydılar.
Yapmadılar maalesef. Öcalan’ı bir barış elçisi gibi öve öve bitiremeyen başörtülü yazarlardan geçilmiyordu ortalık. Şimdi aynı başörtülü bacılar PKK’ya, YPG’ye laf ediyorlar. Bunların hiçbir hükmü yok artık. Devasa bir güç haline gelmiş, kendi toprakları olan ve o toprakları savunabilecek silah ve insan kapasitesine ulaşmış bir otonom yapı var karşımızda.
Bir diğer konu IŞİD meselesi. Bölgede eskiden beri PKK ve Hizbullah diye iki güç var. Hizbullah iyice silikleşti. PKK, dindar kitleler üzerine büyük baskılar kurdu ve hepsini yok etti. Suriye’de Kürtlerden oluşan Sünni tarikat ve cemaatleri doğradılar. Güneydoğu’da dindar Kürtler susturuldu, medreseler baskı altında.
Haliyle bir patlama olacağı belliydi. PKK’ya alan böylesine açılırsa karşı taraf da yeraltına itiliyor ve ortaya bu tip şeyler çıkıyor.
Arap Baharı denilen şeyin, İslam coğrafyasında biriken gazın Amerika tarafından alınmasından başka bir şey olmadığını, Arap Baharı’na bel bağlanmaması gerektiğini de söyledik. Maalesef romantik söylemlerle peşinden gidildi ve Suriye’deki tablo ortada. Devletleri yıkarak hayır çıkmaz. İslam’ın dönüştürücü gücünü kullanmak varken, Batı’nın tahrip edici yöntemlerinin bizi bir yere götürmeyeceğini söylediğimizde, Esadçı olmakla bile suçlandık.
Dost olarak hırpalanmak pahasına doğru bildiklerimizi söyledik. Allah buna şahit. Şimdi oturup, kim dost kim iyi güncü oturup düşünme vakti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.