Devlet ve Otorite
İlerleme ve gelişme ancak bir düzen içerisinde gerçekleşir. Düzen yoksa kaos vardır. Kaos, kaosu besler. Kaostan çıkan şey de sadece akıldışılık ve saçmalıktır. Çünkü kaos ortamında, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi yoktur. Bu, olaylar arasında mantıksal ve rasyonel ilişkiler olmadığı anlamına gelir. İlerleme ve gelişme ise ancak mantıksal ve akli bir düzen içerisinde gerçekleşir.
Düzen, belli bir otoriteyi şart koşar. Otoritenin olmadığı yerde düzen de yoktur. Otoritesizlik, her türlü garantiyi ortadan kaldırır ve en canice olayların beslendiği bir zeminin sebebi olur. Otoriteyi sağlaması gereken devlettir. Aslında devlet, önemli ölçüde otorite demektir. Devlet dışında otorite tesisinde meşruiyet yoktur. Meşru otorite, devlet otoritesidir. Devlet otoritesinin olmadığı yerlerde yaşanan olaylar, katliamlar, savaşlar, cinayetler oralarda meşru olmayan ve korkuya dayalı olarak otorite kurmak isteyen terör örgütleri ve terör guruplarının sebep olduğu olaylardır.
Devlet, otoritesini kaybetmeye başladığı zaman önemli ölçüde meşruiyetini de kaybetmeye başlar. Çünkü halk, kendisinin her türlü tehdit ve tehlike karşısında korunması için devlete ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaç onu devlete bağlı hale getirir. Devlet, bu ihtiyacı karşılamakla yükümlüdür. Toplumda düzen sağlamanın en emin yolu da bu ihtiyacın meşruiyet çerçevesinde sağlanmasından geçer. Devletin bu konuda göstereceği zaaf, halk nezdinde devletin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olur.
Bölgemizde ve ülkemizde yaşanan olayların temel nedenlerini bu çerçevede düşünmek gerekir. Terör örgütlerinin temel hedefi, öncelikle devlet otoritesini sarsmak, halk nezdinde devlete olan güveni zedelemek ve bu suretle de terör eylemlerinin hedefi olan bölgeler ve insanlar üzerinde kaos oluşturmak suretiyle devlet meşruiyetini sorgulatmaktır. Bu, emperyalizme ve küresel güçlere, aynı zamanda söz konusu bölgeler üzerinde gözü olanlara hizmet etmektir. Devlet, hiçbir gerekçeyle bu türlü eylemlere karşı kayıtsız kalamaz. Çünkü kendi geleceğini tehlikeye atar.
Mevcut rejimler içerisinde demokrasiden başkasını olumlu olarak düşünmek mümkün değildir. Ancak demokrasiyi ve her türlü serbestliği öne çıkarmaya çalışan liberalizmi doğru okumak gerektiği gibi, sözde demokrasi söylemlerinin cazibesine kapılarak devletin otoritesini zaafa uğratmak kabul edilebilir değildir. Hükûmetlere bu açıdan büyük bir sorumluluk düşer.
Şu sıralar ülkemizde hükûmet belirsizliği nedeniyle devlet otoritesinin kullanılması açısından bir boşluk ve zaaf varmış izlenimi de doğmaya başlamaktadır. Bütün partilerin büyük bir sorumluluğu taşıdıklarının bilinmesi gerekir. Hükûmet kurma işinde ayak direyen, işi bir an önce erken seçim zeminine taşımak isteyen her kim olursa bu sorumluluğa ortaktır.
Devlet, hiçbir partinin veya liderin kaprislerine, ihtiraslarına, ikbal sevdalarına ve sevdalılarına feda edilemez. Çünkü devlet, kendisini temsil edenlerin veya temsil etme iddiası taşıyanların sağduyusuna muhtaçtır. İhtiyaç duyulan sağduyuya sahip olmayanların devletin geleceğine ilişkin taşıyabilecekleri bir vizyonları da yoktur.
Sayın liderler! Tek kırmızı çizgi ülkemiz, insanımızın hayatı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 78 milyon insanımızdır. “Yıldızlara bakacağım diye önündeki kuyuyu görmeyip de kuyuya düşen” ironik dalgın Thales’in durumuna memleketi düşürdüğünüzün farkında değil misiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.