Gel de Türkiye’yi Bombala” Davetiyesi
Ülke olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz. Tırmanan terörle birlikte şehit sayımız 41 günde 43’e ulaştı. Böyle dönemlerde toplumun her kesimine önemli görevler düşüyor. Başta medya olmak üzere siyasetçisinden, sade vatandaşına kadar herkesin çok dikkatli ve uyanık olması gerekiyor.
Suruç’ta 33 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısındaki sis perdesi hala aydınlatılamadı. O eylemi kimler, ne için, hangi amaçla, kimler adına yaptı; tam anlamıyla bir durum tespiti yapılabilmiş, vuzuha kavuşturulabilmiş değil.
Şu ana kadar görüştüğüm ciddi uzmanların ve yetkililerin paylaştığı bilgilere göre Suruç’taki eylemin arkasında dünyanın en profesyonel odakları var. Eylemin ardında hiçbir iz bırakılmamış fakat eylemin yapılış biçimi, tesiri ve zamanlaması ana kumandayı elinde tutan tek bir olağan şüpheliyi işaret ediyor.
11 Eylül’de, ikiz kulelere saldırı düzenleterek; Irak’ı, Afganistan’ı işgal eden, Ortadoğu’da yeni devletçikler kurmak için bölgeyi kaosa sürükleyen karanlık güçler kumandanın düğmesine bastılar.
Türkiye üzerinde kardeş kavgasıyla başlayıp, bölünüp parçalanmayla sonuçlandırılmak istenen büyük bir oyun oynanıyor.
Hafta içi haber sütunlarımızdan yansıttık. ABD Büyükelçisi Brett McGurk, adeta IŞİD’i tahrik edercesine twitter hesabından İncirlik’ten kalkan uçakların görüntüleriyle birlikte bombalama bilgileri yayınlıyor.
Diğer taraftan pek çok ABD’li yetkili ise IŞİD’le mücadelenin en az 3 yıl süreceği yönünde açıklamalar yapıyor.
Tüm açıklamalar ve ABD büyükelçisinin mesajı sanki IŞİD’e “Gel de Türkiye’yi bombala” davetiyesi gibi.
Hadi İncirlik’i babasının çiftliği gibi kullanan ABD’yi anladık. Patriot füzelerini Türkiye’den çeken Almanya’yı da anladık. Peki bu topraklarda ulusalcılık sömürüsüyle yayıncılık yapan Cumhuriyet gazetesine ne oluyor? PKK PR’ı yapan, şu ya da bu şekilde onlara destek sağlayan, teröristleri masum gösteren, yayın organlarına ne oluyor?
Dün Cumhuriyet gazetesinin ana sayfasında vatanını seven her insanın beynine kan sıçratan iğrenç bir harita yayınlandı.
Manşete çekilen sözde haberde KCK ve Halk Meclisleri tarafından güneydoğu sınırlarımızda kanton ilan edilmiş farklı renklerle işaretlenmiş bölgelerin haritalarıydı bunlar.
Tıpkı görüntülü ve yazılı medya tarafından aylardır gözlerimizin içine sokulurcasına Suriye’nin kuzeyindeki bölünmüş sınırları gösteren haritalar gibi.
Başta da dikkat çektiğim gibi maalesef kişisel çıkarlarını, kinlerini, nefretlerini, ihtiraslarını önceleyen bir kısım medyamız ne toplumsal duyarlılık gözetiyor, ne de milli ve manevi hassasiyet!
Geçen hafta yine medyamızda talihsiz bir hadiseye daha şahitlik ettik. Gazeteci Fatih Altaylı yazarlarımızdan Cübbeli Ahmet Hoca’yı günlerce duyurunun ardından programına davet etti. Benim de baştan sona izlediğim Teke Tek’teki IŞİD eksenli programda Altaylı sorularını sordu, Cübbeli Ahmet Hoca da açık yüreklilikle cevapladı. Programda mesele hadisler konusuna gelince Cübbeli Ahmet Hoca her zamanki tavrını ve duruşunu sergiledi. Fatih Altaylı da programın almış olduğu yüksek reytingden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Buraya kadar her şey normal. Meseleleri liyakat sahibi insanlardan öğrenmenin hiçbir sakıncası yok. Fakat aynı programa bir hafta sonra Cübbeli Ahmet Hoca’ya başından beri muhalif üç isim daha çıkartıldı. Bir hafta önceki programa atıfla hem hadisi şerifler hem de Cübbeli Ahmet Hoca aleyhine maksadı aşan, yakışıksız ifadeler kullanıldı. Mevlana hazretleri gibi manevi dinamiklerimiz, Fatih Sultan Mehmet Han gibi tarihi şahsiyetlerimizi rencide edici sözler sarf edildi. İşte bu noktada Cübbeli Ahmet Hoca kendisini de ilzam eden ve adının geçtiği programa bir şekilde müdahil olmak istedi. Fakat Fatih Altaylı programda, “Cübbeli Ahmet Hoca mesaj attı. Ama okumayacağım” dedi.
Basit kurnazlıklar, ucuz gazetecilik numaraları bunlar…
Reyting için, tiraj için 8 takla atan Altaylı’dan başka ne beklenir ki?
Elbette bıçaklanarak kanlar içerisinde sokak ortasına yığılan masum Anadolu kadınını, Münevver Karabulut’u kesen testere fotoğrafını tam sayfa basan Altaylı’dan vicdanlı bir duruş beklemek mümkün değil. Lakin cevap hakkına saygısı olmayan, yayınladığı testere ve kanlı bıçak fotoğraflarıyla başta Karabulut ailesi ve masum Anadolu insanının vicdanı tereddütsüz biçimde doğrayabilen medya teröristlerine çok daha ciddi yaptırımlar getirilmeli…
Yoksa haber şehveti adalet duygusunun önünde olan insanların işlediği cürümlerin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
Yayından sonra Cübbeli Ahmet Hoca ile de görüştüm. Özetle üzüntü ve sitemini şöyle dile getiriyor: “Fatih Altaylı ilk hafta benim katıldığım programın yüksek reyting aldığını söylemesine rağmen tekrarını yayınlamadı. Fakat 2. hafta benim resmimi ve ismimi de kullanarak reyting devşirdiği, bana muhalif isimlerin katıldığı programın tekrarını yayınladı. Bana oyun oynadılar. O konuşmacılara hakkımı helal etmiyorum.”
Yazarımıza karşı sergilenen bu çirkin tutumun takipçisi olup gerekenleri yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Hayırlı haftalar dileklerimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.