DAEŞ Raporu
Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından hazırlanan ve geçen hafta duyurulan “DAİŞ’in Temel Felsefesi ve Dini Referansları Raporu”nu ancak dün okuma imkânı buldum. Çok geç kalınmış ama isabetli bir çalışma olan 40 sayfalık ‘bilgi notu’, DAEŞ’in yayın organları ve bugüne kadar yapılan örgüt hakkındaki araştırmalardan faydalanılarak hazırlanmış. DAEŞ’in Musul’u işgali ve sözde hilafetini ilan edişinden hemen sonra 8 dilde açıklama yayınlayarak (raporun ekinde var) tehlikeye dikkat çeken ilk kurum olan ve hemen ardından 150 İslam âlimini İstanbul’da toplayarak Dünya İslam Âlimleri Barış ve Sağduyu İnisiyatifi’ni toplayan (Sonuç Bildirgesi raporun ekinde var) ve konuyla ilgili daimi bir Temas Grubu kuran Diyanet İşleri Başkanlığı, aslında şimdiye kadar ‘raporlama ve bilgilendirme’ safhasından ‘fiiliyat ve eylem’ safhasına çoktan geçmeliydi.
Bu bir tenkit değil temenni. Zira, bu tehlike ile ilgili makro çapta değil sadece, mikro ölçekte ‘acil tedbirler’ alımazsa, tehdidin önü alınamaz boyutlara ulaşabileceğine dair kuvvetli bilgiler var.
Örgütün ismindeki çeşitlilikten (DAEŞ, DAİŞ, IŞİD, ISIS, ISIL, ID), tarihçesine, felsefesinden dini referanslarına kadar bugüne kadar bir çok yerli-yabancı rapor, makale ve kitap yayınlandı. Bir kısmına zaman zaman burada temas edip dikkat çektim..
PROBLEM BELLİ, ÇÖZÜM NE?
Örgütün tahribatına karşı ‘fikrî’ olarak neler yapılacağı az çok belli. Söz gelimi Rapor’da geçen şu cümleler ‘ne yapılması’ gerektiğini çok güzel ifade ediyor: “Daiş benzeri oluşumlara zemin hazırlayan bataklıkları kurutmanın yolu Malik bin Nebi’nin tabiriyle ‘ölü fikirler’i ayıklamaktan geçiyor. İnsanı önceleyen, hikmeti, maslahatı ve makasıdı gözeten bir din dilini üretmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmak bir çözüm yolu olabilir.” (s.27)
Dün Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde, “DAİŞ’le kim mücadele edebilir?” başlıklı yazıyla konuya temas eden Burhaneddin Duran da Rapor’u “çoğulcu din anlayışının nitelikli temsili” yönünde atılmış olumlu bir adım olarak gördüğünü ifade edip yukarıdaki ‘ne yapılacağına’ dair cümleye dikkat çekti.
Ancak asıl mesele bunun ‘nasıl’ ve ‘hangi vasıtalar’la ve ‘ne zaman’ yapılacağı…
SETA Koordinatörü Burhaneddin Duran, aynı yazıda, bu meseleye de işaret etmiş: “DAİŞ’in sert dini yorumunun Sünni anlayışı temsil etmediğini argümanlarıyla gösterecek kapsamlı bir bilgilendirme kampanyasına ihtiyaç var. Sivil toplum unsurlarının ve dini yapıların bu mücadeleye etkin katılımı kritik önemde.”
SOMUT ADIMLAR
Tehlike sadece Türkiye’ye münhasır da değil. Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Avustralya’dan ABD’ye İslam Dünyası’nı esir almaya çalışan, İslamofobi’yi körükleyen, sadece küresel komplo teorileriyle açıklanamayacak, dış güçlere havale edilerek yok sayılamayacak kadar derin ve komplike bir meydan okumayla, İslam tarihinin gördüğü en tehlikeli zihniyete sahip hibrid bir örgütle karşı karşıyayız.
Konuyla ilgili hassasiyetini ve vukufiyetini çok iyi bildiğimiz Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in öncülüğünde; medya, sivil toplum ve Diyanet teşkilatının işbirliği ile Burhaneddin Hoca’nın isabetle ifade ettiği ‘bilgilendirme kampanyaları’nın ve gençlere yönelik yoğun ve etkili çalışmaların vakit geçirmeden başlaması gerekiyor.
DAEŞ’in propaganda araçlarının kalitesi, yoğunluğu ve ortaya konulan argümanlar incelenerek aynı kalitede, aynı yoğunlukta ve kuvvetli karşı argümanlarla yapılması gereken kampanyaları başlatmak için kaybedecek vakit yok.
Somut adımlara, konuyla ilgili ‘sonuç odaklı’ ve ‘eylem planı belirleme’ hedefli sivil toplum ve medya çalıştaylarıyla başlanabilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.