Suudi Arabistan kralı Selman, iki ülke açısından son 70 yılın en önemli ve stratejik ziyareti olarak kabul edilen üç günlük yüksek profilli Washington temaslarını sürdürürken Avrupa’nın karşı karşıya olduğu en büyük mülteci krizinin Körfez ülkelerine olumsuz yansıması her geçen gün daha da yoğunlaşıyor. Avrupa’nın vicdanı, birkaç yüz bin insanın ölümüyle uyanmaz ama Bodrum sahilinde uzanan 3 yaşındaki Aylan Kurdi geçici de olsa Avrupalılara bir şok yaşatmış görünüyor. Avrupa, bir yandan kendi kimliği, politikaları ve mevzuatlarıyla yüzleşirken bir yandan da öfkesini Körfez’e yönlendiriyor. Bunda, gayet haklı olarak Körfez ülkelerini bu açıdan sürekli sorgulayan Uluslararası Af Örgütü’nün de payı var… 

Mülteci krizi artık insani bir felakete dönüştü ve hemen herkes felaketin sorumlularını arıyor; krizle etiketlediği ülke veya örgütleri suçluyor. Türkiye, Suriye krizinin bitmesi için hiçbir somut adım atmayan ve Türkiye’yi bu konuda yalnız bırakan Batı ülkelerini suçlarken, Batı ülkeleri ve kamuoyu öfke oklarını Körfez’e çevirmekte gecikmedi… 

KİK ÜYELERİ 5 YILDIZLI MÜLTECİLERİ SEVER!

4 milyonu aşkın Suriyeli mültecilerin hiçbiri bugün Körfez ülkelerinde değil; çünkü Körfez ülkeleri resmi olarak mülteci kabul etmiyor. Ancak haklarını yemeyelim, bugün Suriye’ye insani yardım konusunda Türkiye’den sonra en cömert ülkeler yine Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeler. Özellikle Kuveyt ve Katar bugüne kadar Suriyelilere milyarlarca dolar yardım yaptı. Bununla birlikte, mülteci olmasa da Suudi Arabistan’da 300 bin, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 150 bin ve Kuveyt’te 120 bin Suriyeli’nin olduğu tahmin ediliyor. Katar’da yayınlanan El-Kuds El-Arabi gazetesinin çok doğru tarifiyle ancak ‘beş yıldızlı mülteci’lere kapılarını daima açan KİK üyelerinin bölgede uyguladığı birçok politika gibi mülteci politikaları da bumerang etkisiyle bir gün kendilerini vuracaktır. Bugünkü eleştiriler ise henüz başlangıç denebilir… 

Arap Yarımadası’nda sadece Yemen mülteci haklarını tanımlayan ve mültecilere yapılacak muamelenin çerçevesini çizen 1951 Mülteci Konvensiyonu’nu ve 1967 Protokolü’nü imzalamış durumda. Bu konuda zaafı bulunan KİK üyelerinin sadece mülteci değil göçmen politikaları da oldukça sorunlu. 

Özgürlük, insan hakları ve demokrasi konularında öncü ve gelişmiş olduğunu iddia eden Batı ülkelerini bu konuda sorgulamakla birlikte, zengin ve Müslüman olan Körfez ülkeleri başta olmak üzere, kendi krizlerine kalıcı çözümler bulamayan İslam ülkelerini cesurca eleştirmek ve içinde bulunduğumuz durumu sorgulamak gerçek bir ‘çıkış yolu’ bulmak için şart.

TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI ÖRNEK

Türkiye bugüne kadar mültecilere en az 6 milyar dolar harcadı. Körfez ülkeleri gibi “para veririm ama insan istemiyorum” demedi. Batılı ülkeler gibi krize gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamadı. Bütün bu fedakârlıklarına rağmen içte ve dışta Türkiye aleyhine paralel bir kampanya yürüten Türkiye karşıtı kesim neredeyse Aylan Kurdi’nin ölümünden bile Türkiye’yi sorumlu tutacak bir aymazlık içinde. 

Bu konudaki, özellikle Avrupa menşeli bazı yayınlarda ise Esed rejimi adeta yok sayılarak tüm bu mülteci krizinin sorumlusu sadece DAEŞ gibi gösterilip günah çıkartma ve sorumluluktan kaçma gayretleri gözden kaçmıyor. Sebepleri değil de sonuçları konuşmak insanoğlunun, özellikle Batılıların çok sevdiği bir eylem! 

Küresel medya, tarihin gördüğü en büyük mülteci krizlerinden birisinin günahlarını ve sorumluluğunu Batı’nın üzerinden atmak için düğmeye çoktan bastı bile. Bu kampanyadan ilk nasiplenenler Mısır darbesinden Suriye krizine, Yemen operasyonundan kendi içindeki sosyal adaletsizliklere varıncaya kadar birçok açığı bulunan Körfez ülkeleri olacak gibi görünüyor… 

Konuyu değerlendirmeye devam edeceğiz…