Dünyanın onca kirine ve fitnesine rağmen, iç ve dış siyasetin onca keşmekeşine ve entrikasına mukabil insanlığın tertemiz akan bir ‘merhamet pınarı’ hâlâ var. Felaket ve savaş bölgelerine gönderilen insani yardımlar, hükümetlerin gaddarlığına rağmen halkların mültecilere dünyanın her yerinde merhametle yaklaşması, Filistin, Irak, Suriye, Mısır, Yemen gibi yerlerde devam eden zulmün durması için sorumlu siyasi odaklara, aktörlere ve uluslararası sisteme yapılan baskılar ve çağrılar bu pınarın hâlâ aktığının alâmetleri. 

Türkiye refah ürettikçe son otuz yıldır bu merhamet pınarının daha çok içinde; alan değil, veren el olarak, yardım isteyen değil, yardım eden olarak. 

Özellikle son on üç yıldır gönüllü teşekküller ile devletin TİKA ve AFAD gibi kurumları, Diyanet Vakfı ve Kızılay gibi yarı sivil teşekküller aynı bakış açısıyla Türkiye’nin vicdanî dış politikasına daha çok katkıda bulundular.  

Artık dünyanın neresine giderseniz gidin, felaketler yerkürenin hangi ücra köşesinde vukûbulursa bulsun orada bir veya daha çok merhamet elçimizle karşılaşmanız mümkün. 

İnsani yardım kuruluşlarımızın her sene artan bir ivmeyle gelişmesine ve kalkınma ve insani yardımlarımızın artmasına paralel bir şekilde, hiç şüphesiz bu sektörü kirleten, milletimizin iyilik duygularını istismar eden yapılanlamalar da türedi ve palazlandı. Şimdi bu tür yalan ve haksızlık üzerine kurulan yapıların, gizli gündemlerle tahrip ettiği iyilik ve yardımseverlik kanallarını temizlemek gibi bir sorumlulukları da var insani yardım kuruluşlarımızın. 

Gönüllülükle adeta destanlar yazan, gözyaşartıcı, cansiperane fedakârlıklar yapan insani yardım kuruluşlarımızın en büyük zenginlikleri, hiç şüphesiz, güvenilirlikleri ve Türkiye etiketi ile ve Türkiye’yi temsilen faaliyet yapmaları. Bu güven ve temsil kabiliyetini zedeleyecek her tahrip teşebbüsünün tamiri çok ama çok zor. 

Kurban parası toplayıp kurbanları kesmemek, ‘himmet parası’ adı altında temin edilen kaynakları şahsî ve alakasız yerlerde çarçur etmek, insani yardım kampanyalarındaki ‘idarî masraf’ kısmını israf derecesinde suistimal etmek veya şeffafiyetten uzak kayıt dışı alışverişler yapmak gibi uygulamalar hep bizim yüz akımız olan ‘merhamet pınarı’nı kirleten unsurlar. 

İnsani yardım kuruluşlarımız bu ve benzeri tehlikelerden uzak ve masun kalabilmek için hem kendi içlerinde güçlü bir denetim mekanizması kurmalılar hem de toplumun güvenini temin edecek etkili bir kefâlet sistemi tesis etmeliler. 

Eline her makbuz alanın yardım topladığı yahut her logolu yelek giyenin biletini alıp dünyanın herhangi bir yerine insani yardım götürebildiği bir zemin uzun süre temiz kalamaz. Kaldı ki bu şekilde, amatörce çalışan çok iyi niyetli adı bilinmeyen nice kahramanların var olduğunu da biliyorum. Buna rağmen, bu sektörün selameti ve bunca yıldır kazanılan güvenin zedelenmemesi için teftişlerin sıkı ve hassas olması şart. 

Son günlerde siz de sıkça sosyal medyada rastlamışsınızdır; evini, ailesini, çoluk çocuğunu bırakıp binlerce kilometre uzaklıktaki mağdur ve muhtaç insanlara bin bir meşakkatle kurban eti ulaştırmak, iyiliği paylaşmak, veren el olmak için yola çıkan yüzlerce kardeşimiz var. Onlar bizim merhamet ve vicdan elçilerimiz. Onlara ne kadar teşekkür etsek, onlarla ne kadar iftihar etsek az… Kızılay, Türkiye Diyanet Vakfı, İnsani Yardım Vakfı (İHH), Yeryüzü Doktorları, Deniz Feneri Derneği, Sadakataşı Derneği, Hayrat İnsani Yardım Derneği, Beşir Derneği, Verenel Derneği, Dosteli Derneği, Vefa, IBS, Cansuyu ve daha birçok derneğimizin çatısı altındaki yüzlerce merhamet elçimizin bu kutlu seferi ve bizler adına kesecekleri kurbanlar ve yapacakları yardımlar, ümit ederim karşı karşıya olduğumuz çetin meydan okumalara ve musibetlere karşı makbul ve müstecab birer dua hükmüne geçer… 

Büyük İslam Şûrası’nın gerçekleştiği Arefe günümüz mübarek olsun. Arafat rûhu hepimize bereket ve vahdet şuuru getirsin. Âmin.