‘Suriye İmtihanı’nda Son Durum
Suriye krizi, birçok açıdan Türkiye için zorlu ve çetin bir imtihan olmaya devam ediyor. Krizin Türkiye için ‘söylem-eylem’ ve ‘güç-kapasite’ testi olma özelliğinin yanısıra, askeri ve sivil bürokrasiden medyaya, diplomasiden sivil topluma kadar her sahada hem kendimizi sorgulamamıza hem de geliştirmemize vesile olan bir yanı var. Önce DAEŞ’in ve en son da Rusya’nın etkinliğini ve askeri varlığını artırarak Suriye’ye müdahil olması krizde ‘oyun değiştirici’ etki yaptığı gibi Türkiye açısından stratejik menevralarını gözden geçirme ve dış politik tercihlerinde ‘hassas bir ayar’ yapma zaruretini doğurdu.
Birkaç gündür Türkiye’deki Esed lobisinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti hükümetlerine ne kadar muhalif kesim varsa hepsinin zil takıp oynadığına ve ‘Esed’li geçiş süreci’ni imâ eden politika değişikliğinin bu kesimleri oldukça memnun ettiğine şahit oluyoruz. Memnuniyetleri krizin çözüleceğinden yahut çok sevdikleri Esed’in işbaşında kalacak olmasından değil, Erdoğan’ın - her ne kadar ‘Esed’li geçiş’ sözleri bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yalanlansa ve basının ve malum kesimin çarpıtmaları ‘kasıtlı arayışlar’ olarak nitelense de- Suriye politikasında değişikliğe gitme ihtimalinden kaynaklanıyor. Böylelikle Suriye’deki ölümlerin ve krizin sebep olduğu yıkımın faturasını da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Ak Parti hükümetlerine yıkabileceklerini düşünüyorlar.
Son günlerdeki Esed üzerinden yapılan paralel saldırıların hikmeti bu.
ESED’Lİ GEÇİŞE RÂZI OLMAK...
Krizin başından beri Esed’in bir A, B ve C planı vardı ve Şam-Lazkiye hattında bir Nusayri devlet (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle bir ‘butik devlet’) kurmak Esed’in C Planıydı.
Hatta Esed bu plan uğruna Şam’dan
bile vazgeçmeye çoktan razıydı. İran’ın önce Şam’ı sonra Esed’i ‘kırmızı çizgi’ olarak ilan etmesi, Rusya’nın son askeri takviyesi Esed’in C Planı’nı revize etmesine sebep oldu. Bunda son dönemde büyük oranda ittifakla hareket eden Suriye muhalefetinin stratejik mevzileri ele geçirmesinin ve Esed’in ‘aşil topuğu’ olan Lazkiye’nin çatışma potasına girmesinin de büyük rolü var.
Esed’i cesaretlendiren bir diğer unsur da hiç şüphesiz Suriye’deki ilan ettiği tüm kırmızı çizgileri çiğneyen ABD’nin DAEŞ’e öncelik vermesi ve Rusya ile yapılan küresel pazarlıkta Esed’li geçiş sürecinde büyük oranda anlaşmış olması. Birleşmiş Milletler’in 70. Genel Kurulu vesilesiyle New York’ta olan Putin ve Obama’nın bugün konuyu görüşmesi ve ‘DAEŞ’e karşı ortak mücadele’ başlığı altında Suriye’nin geleceğine dair anlaşmaya varmaları bekleniyor. Türkiye ve Suriye’deki ‘muhalif cephe’ ise Esed’in planlarını hiçbir şekilde kabul etmiyor ve Esed’in gitmesini istiyor. Zira, gelinen noktada verilen kayıpların Esed’li bir sürece Suriyelilerin ve krizden en çok etkilenen ülke olan Türkiye’nin razı olmasını imkansız kılıyor. Esed, kendisine en başta verilen krediyi çoktan tüketti çünkü...
TÜRKİYE’NİN TEZLERİ ÇÖKTÜ MÜ?
Türkiye baştan beri önce Esed’in reform yapması için çaba sarfetti, sonra da Suriye muhalefeti gibi uzunca bir süre silahlı mücadele seçeneğine destek vermeden Esed’in geri adım atmasını ve diplomatik çabaların sonuç vermesini bekledi.
Gün geçtikçe Suriye denklemindeki kör noktalar ve bölgesel ve küresel aktörlerin pozisyonları netleşmeye başladı. Türkiye’nin tüm iyi niyetli çabalarına ve bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın samimi olarak Suriyelileri sahiplenmesine rağmen askeri ve sivil bürokrasinin kriz uzadıkça ve derinleştikçe yeni durumlara adaptasyon sorunları yaşaması ve Türkiye’nin mevcut problemleri etkinlik kapasitesini zayıflattı.
İnsani yardım sahasında dünyaya parmak ısırtan Türkiye’nin, krizin çözülmesi adına teklif ettiği uçuşa yasak bölge, DAEŞ’le birlikte Esed’le mücadele edilmesi gerekliliği ve hava operasyonlarının yanında kara harekatı yapma teklifleri maalesef uluslararası aktörler tarafından fiili destek görmedi. Bugün DAEŞ’e karşı operasyonlara bilfiil katılan ülkeler ve mülteci krizi karşısında ne yapacağını şaşıran uluslararası aktörler bu tezlere destek verseydi muhtemelen bugün ne DAEŞ’ten ne de mülteci krizinden bahsediyor olacaktık. En azından bu problemler bu büyüklükte olmayacaktı...
Gelinen noktada, Türkiye iddialarından vazgeçmese de kısa vadede bazı taktik hamlelerle mevcut şartlara mahkûm gibi hareket edebilir. Hatta mahkûm da olabilir. Son tahlilde, uluslararası arenada güç ve kapasitesi nispetinde etkin olabilir çünkü. Türkiye’nin tezleri çökmedi ama bu tezlerin uygulanacağı zemin altından çekiliyor şu anda. Rusya’nın denkleme dahil olmasıyla yeni ve çetrefilli bir krizle daha karşı karşıyayız...
Türkiye’nin son aylarda yaşadığı terör ve siyasi istikrarsızlık meseleleri aşılmadan yeniden bölgede ‘etkin ve merkezi bir aktör’ olması kolay değil. Onun için 1 Kasım seçimleri hem tarihi hem de çok keskin bir kavşak. Suriye imtihanının şiddeti, 1 Kasım sonuçları ve karar alıcıların bu sonuçlar üzerinden nasıl bir politika belirleyeceği ile doğrudan ilgili.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.