Elçi Cinayetinin Düşündürdükleri
Terör sonunda kendi evlatlarını yer. Önceki gün Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi terör kurşunu ile can verdi. Nereden bakarsanız bakın üzücü bir olay. İçimizden birinin ölümüne üzülmek için aynı düşünceleri taşımamıza gerek yok. Farklı düşünebilir, farklı aidiyetler taşıyabiliriz, bu asla ölüm karşısında ortak tutumlar geliştirmemize mani olmamalıdır.
Öncelikle Elçi’ye yapılan saldırıyı kınıyor, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu tip olaylardan ciddi dersler çıkarmamız gerekiyor. Birbirinin ölüsüne, acısına sevinen bir toplum asla iflah olmaz. Yazık ki içi kinle, nefretle doldurulmuş kitleler oluştu. Asıl korkmamız, ürkmemiz gereken budur. Farklı düşünüyor diye birinin katline sevinmek, aslında onun katline fetva vermektir. Bu ne insani ne de İslami bir tavırdır.
Elçi’nin vurulmasını neredeyse kare kare izleme fırsatı bulduk. Biliyorum bu olaydan sonra da terör örgütü ve hempaları olayı polisin üzerine yıkmaya çalışacaklardır. Ama görüntüleri hep beraber izledik. Polis can derdindeydi ve hedefinde, silahının doğrultusunda sadece kaçan terörist vardı. O hengamede seken, panik halinde atılan bir kurşun da Elçi’ye isabet etmiş olabilir. Ancak polisin hedefinin kaçan terörist olduğu hiç bir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açık. Keza polise farklı bölgelerden ateş açıldığını son bir kaç aydır yapılan operasyonlar esnasında gördük. Polis kaçan teröristle meşgulken pekala uzaktan bir suikast ateşi ile de Elçi vurulmuş olabilir. İlk raporlar atışın yakın atış değil, uzak atış olduğunu gösteriyor. Bütün bu soru ve ihtimallerin cevabını yapılan araştırmalar verecek. Terör örgütünün istismarına mahal vermeden olayın biran önce aydınlatılması hepimizin yararına olacaktır.
Ancak, burada TV ekranlarında tanık olduğumuz bir hususun altını çizmeden geçemeyeceğim. Teröristin kaçtığı sokakta en az 3-4 polis ekranda görünüyor. Beyaz aracın yanında 3 polis kendilerine doğru gelen teröriste ateş ediyorlar. Terörist 3 metre yanlarından kaçarak tek bir yara almadan gidiyor. Üstelik bir polis de çaprazda, küçük bir arada duruyor, kaçan terörist ona da bir metre mesafede. Herkes ateş ediyor, bir polisin şarjöründe mermi bitiyor tek bir isabet yok. 3-4 polis 3 metre yakınlarından geçen bir teröristi otuzdan fazla mermi sıkıp vuramıyorlarsa aldıkları eğitimin gözden geçirilmesi gerekir. Sonra teröristlerin bindiği araca yaklaşım biçimi de hiç profesyonelce değildi. Amerikan polisi gibi belli bir mesafede durup, araçtan inmeleri anons edilemez miydi. Tedbirsiz, temkinsiz yaklaşma iki polisimizin hayatına mal olmuştur. Her an çatışma riskinin olduğu bir bölgede niçin hala çelik yelek giyilmiyor? Polisimizin hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Temkin, tedbir, tecrübe nerede kaldı?
Bu olay terörün çirkin yüzünü bir defa daha göstermiştir. PKK baştan beri kanla beslenen bir örgüt. Hiç bir zaman barış istemedi, uzatılan eli samimi olarak tutmadı. Onlarca düzenleme, demokratik açılıma rağmen tavrını değiştirmedi. Örgütün Kürt diye, barış diye bir davası yok. Terörün zararını en çok Kürt kökenli vatandaşlarımız gördü, hala da görüyor. Bu tip olaylar terör karşısında ortak tavırlar geliştirmemiz için birer işaret fişeği gibidir. Sustukça, örgüte toleransla baktıkça akan kan daha da büyüyecektir. Her türlü teröre kahrol demedikçe daha çok bedel ödemek zorunda kalacağız. Elçi’yi öldürerek Kürtlüğe hizmet etmediklerini herhalde bazıları görmüştür. Kürt’ü öldürene Kürt örgütü denir mi? PKK Kürt’üyle Türk’üyle bu ülkede yaşayan herkesin düşmanıdır. Görevi beslendiği yerlere hizmettir. Bunu anlarsak onu durdurmak için ortak bir irade de geliştirebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.