Selçuk Özdağ

Selçuk Özdağ

Doğayı, tabiatı, çevremizi korumayı Allah emrediyor!

Doğayı, tabiatı, çevremizi korumayı Allah emrediyor!

Kelime anlamıyla çevreyi tanımlamak istediğimizde fiziki, sosyal, ekonomik, kültürel ve biyolojik ortam ile yeryüzünde yaşayan canlıların birbiriyle karşılıklı etkileşimini göz önünde bulundurmak gerekiyor. İnsanlığın var olmasıyla birlikte, çevre kavramı da var olmuş ve günümüze kadar insanlığa ve insanla birlikte yaratılmış tüm canlılara yoldaşlık yapmıştır.

Çevre, sadece yaşadığımız ve diğer canlılarla etkileşim içinde olduğumuz mekânlar olarak algılanmamalı elbette. Bu anlamda canlı varlıkların cansız varlıklarla olan, yani tabiatla, yer altı ve yer üstü kaynaklarla, toprak ve su ile münasebeti olarak da göz önünde bulundurulmalı çevre. Nefes gibi, her canlının toprağa ve suya ihtiyacı olduğu unutulmadan Yüce Allah’ın lütfettiği tüm nimetlerin kaynağı olan Çevrenin önemini anlatmak için bazı hususların mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiği kanaatindeyiz. 

Yeryüzünde yaratılmış ilk canlı ile birlikte var olan çevrede sağlıklı bir yaşam sürdürebilmenin koşulları da ön plana çıkmaktadır. Zira insanların ve diğer canlıların kendi aralarındaki ilişkilerin bozulması, içinde bulunduğumuz çevrenin bozulmasını da beraberinde getirmiştir.

Çevrenin varlığı cansız, ruhsuz, somut olgular üzerinden anlatılacak bir konu değildir. Çevre canlı, nefes alan, bizimle ve bütün canlılarla yaşayan, davranış ve ilişkilerimize göre şekil alan; Yüce Yaratıcımız tarafından kendi içinde mükemmel bir şekilde organize edilmiş doğal denge barındıran bir olgudur. Bu nedenle yaratılıştan itibaren bütün semavi dinlerin özünde çevreye verilen önemi görmek mümkündür. 

Başta yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere, yer yüzüne indirilmiş kutsal kitaplarda çevrenin ve sağlıklı yaşamın özünün temizlikle özetlendiğini, diğer bir ifadeyle, çevreyi temiz tutmaktan geçtiğini gözlemliyoruz. 

İslam Dini açısından çevrenin önemi, çok sayıda âyet-i kerîme ve hadis-i şerifle özellikle vurgulanmaktadır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de çevre ve tabiat tarif edilirken, gökten inen su, yerde biten bitkiler, meyveler, bağ ve bahçeler, yerin üstündekiler ve altındakiler Allah’ın biz kulları için yarattığı rızıklar olarak anlatılıyor. Yerin üstündekiler kadar yerin altında bulunanlar da çevrenin bir parçası olarak insanlığın hizmetine sunulmuş ve doğanın dengesinin gözetilmesi istenmiştir. 

Ne var ki, “yaşamı çeşitli dengeler üzerine kurulan” insanlık, tarih boyunca bu dengenin bozulması pahasına doğanın insanlığa hizmet halkalarında kopmalara neden olmuş, bu kopmalar büyük çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir.

Mesela, “hava, su ve topraklarımızın her geçen gün artan oranlarda kirlenmesi ve önemli bir kısmının kullanılamaz hale gelmesi, özellikle büyükşehir ve sanayi bölgelerinin çevre kirliliği sebebiyle yaşanamaz bir hal alması, ozon tabakasının delinmesi, yerkürenin giderek ısınması, kanser ve benzeri hastalıkların artması, doğal kaynakların hızla tüketilmesi…” bunlar arasında sayılabilir. 

Türkiye, aynı anda dört mevsimi yaşayan, dünyanın ender ülkelerinden bir tanesi. Yer üstü kadar yer altı kaynakları ile de kendi kendine yetebilen bu cennet vatanın her karış toprağı değerli. Anadolu’yu ve en önemlisi toprağı bakın Âşık Veysel ne güzel özetlemiş;

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi,

Yemek verdi ekmek verdi et verdi,

Kazma ile dövmeyince kıt verdi,

Benim sadık yarim kara topraktır. 

Biz bu açıdan bakıyoruz. Zira doğayı, tabiatı, çevremizi korumayı Allah emrediyor. Dolayısıyla yer üstü ve yer altı kaynaklarımızı kullanırken dengeyi bozmamak adına ne kadar hassas olmamız gerektiğini iyi biliyoruz.

Çevreci bir anlayışla, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizi değerlendirirken son teknolojinin ürünlerinden de faydalanıyoruz. 

Cennet vatanımızın yer altı ve yer üstü kaynaklarını değerlendirirken teknolojik gelişmelerden ve teknolojideki yeniliklerden de azami derecede faydalanmanın doğanın dengesi açısından da büyük önemi var. 

Türkiye’de son yıllarda çevre duyarlılığı ile ilgili önemli mesafelerin katedildiğini söylememiz mümkün. Zira dünyada doğanın dengesini alt üst eden pek çok faaliyet yürütülürken, çevre bilinci ile hareket eden ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yer alan ülkemiz, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olan KYOTO protokolünü 2008 yılında imzalamıştır.

Unutulmamalıdır ki, çevrenin kirlenmesi insanın ve ülkenin kirlenmesini de beraberinde getirir. Çevrenin kirlenmesi yer altı ve yer üstü zenginliklerimizin kirlenmesi ve insanlığın büyük tehlikelerle karşı karşıya kalması demektir. Bu anlamda, attığımız adımlar, atacağımız adımlar, çevreye dair tüm plan ve projeler büyük hassasiyet gerektiriyor.  Bir yandan kaynaklarımızı insanlığın menfaatine değerlendireceğiz, bir yandan da çevre bilincini aşılayarak geleceğimizi garanti altına alacağız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk Özdağ Arşivi