Terörün sadece sonuçları tartışılıyor
Terör acı demek, gözyaşı demek, insanlık suçu demek kısacası insanların hayatına, huzuruna ve barışına katleden bir eylem biçimi demek. Tüm bu değerlendirmeleri terörün sonuçlarına bakarak hemen herkes dile getiriyor. Terörle mücadele denildiğinde de akla ilk ve belki de tek gelen emniyet güçleri oluyor. Ancak, terörle mücadelede sonuç almaya tek başına emniyet tedbirlerinin yetmediği de görülüyor. Hâlbuki ülkemizin ve tüm insanlığın bir an evvel terör belasından kurtulması/kurtarılması gerekiyor. Bunun sağlanabilmesi için de öncelikli olarak terörün ekonomik, sosyolojik ve psikolojik sebeplerinin tespit edilmesi gerekiyor. Ne var ki, işin bu boyu üzerinde fazlaca durulmuyor ya da bizim haberimiz yok(!) Çünkü bedensel rahatsızlıkların tedavisine başlanabilmesi için hastalığa doğru teşhis konulması, sonra da gerekli tedaviye başlanması gerekiyor. Doğru teşhis ve tedaviye rağmen bazen hastalığın tedavisi mümkün olmayabiliyor ama o zaman gerekli her türlü tedbir alındı, gerekli tedavi yapıldı ama sonuç alınamadı demek mümkün olabilir. Terörde toplumsal bir hastalık olarak ortaya çıkıyorsa o zaman bu hastalığın sebeplerinin doğru tespit edilmesi, teşhisin doğru konulması gerekiyor. Bu konuda da sanıyorum öncelikli olarak devlete ve ilim ve bilim insanlarına görev düşüyor. Ama özellikle bilim ve ilimle meşgul olanlar bile terörün bir insanlık suçu ve dramı olduğu hususunda birleşememiş ise onlardan hastalığın teşhisi konusunda nasıl yararlanılacak? Bir başka ifade ile bir takım ilkeler, kişi ve çevreler terörden çıkar umuyorlar, bunun sonucu olarak da açıktan olmasa bile teröre fiilen ya da psikolojik destek veriyorlarsa sanıyorum o zaman tuz kokmuş demektir.
Bütün bunları terör karşısında yaşadığım bir teslim oluş psikolojisi ile dile getiriyor değilim. Yaşanan bir gerçeğin fotoğrafını çekmeye çalışıyorum. Her terör olayının ardından gazete ve televizyonlara yansıyan tabutlar ve bu tabutlara kapanarak ağlayan anne, baba, eş, kardeş ve yavruların gözyaşı yansıyor. Bu da toplumu büyük bir üzüntüye sürüklüyor. İnanıyorum ki akşam evinde sofra başında karnını doyurmaya hazırlanan pek çok insan ekranlara yansıyan acı, gözyaşı ve ağıtlar karşısında lokmaları yutamıyor, acı boğazlarında düğümleniyor.
Olayın bu boyu terörün sonuçları karşısında yaşadığımız travmayı yansıtıyor. Ama bir de işin insanları böylesine gaddarlığa, hatta kendini yok etmeye iten sebepler nelerdir boyutu var. Sanıyorum bu sorunun cevabını doğru dürüst vermeden teröre doğru teşhis koymak mümkün olmayacak, bu olmayınca da acıyı ya dışa vuracağız ya da yüreğimize akıtacağız. Her fırsatta insan hayatından daha değerli bir şeyin olmadığını söylüyoruz/söylüyorlar. Ama bir takım insanlar kendi hayatlarına da son vererek başka insanları, hayatlarında hiç görmedikleri belki de hiç görmeyecekleri insanları yok etmeyi bir mücadele tarzı olarak görüyorlar. Bu insanları böylesine bir duruma iten sebep sadece terörü lanetlemekle izah edilemez. Elbette terör lanetlenecek bir olaydır ama niçin işin perde arkasını görmeye çalışmıyoruz? Elbette terör örgütlerinin arkasında yabancı ülkeler ve istihbarat örgütleri var. Ama bu örgütler nasıl oluyor da insanları canlı bomba haline getirebiliyor, bu zemini sağlayan nedir? Mesele sadece bir fikre, bir inanca, bir kişi ya da kuruma inanmışlıkla izah edilebilir mi? Edilirse bu yeterli olabilir mi?
Gelin artık terörü lanetlemek ve arkasındakilere sövmekle yetinmeyelim, terörün köklerine inmenin yolunu araştıralım. Özellikle de sömürgeci ülkelerin terör deyince benim inancımı gündeme getirmelerine aldanmayalım. Çünkü dini bir inancı olmayanların da geçmişte ve bugün inandıkları uğruna kendilerini feda edebildiklerini görüyor ve biliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.