Terörün perde arkasındaki aktörleri
Terörün her geçen gün şiddetlenmesi, akla, “Bir terör örgütü ile neden başa çıkılamıyor?” sorusunu getiriyor. Böyle bir soru eğer olayın üzerinde ciddi olarak düşünülmez, özellikle de terörün arkasındaki yabancı ülkeler ve istihbarat örgütleri dikkate alınmayacak olursa sanki bir terör örgütü ile başa çıkılamıyor sorusunun sahibini haklı gösterebilir. Ancak, terör örgütünün kurulduğu yıllardan bu yana karargâhının bir komşu ülkede bulunduğu, öncelikli olarak o ülkeden destek aldığı, ayrıca küresel güçlerin terör örgütlerine her alanda destek verdiği düşünüldüğünde terörle mücadelenin sadece bir örgütle mücadeleden ibaret olmadığı, farklı bir şekilde üçüncü dünya savaşının sürdüğü görülür. Bu bakımdan köşemde her fırsatta terörü sona erdirmenin yolunun terör örgütünün arkasındaki yabancı güçlerle bağının kesilmesi gerektiği üzerinde duruyorum. Aslında terör örgütüne destek veren yabancı ülkeler ve istihbarat örgütleri kendilerini gizlemeye de gerek duymuyorlar. Söz gelimi Kobani’nin düşmesinin hemen ardından ABD ve AB ülkelerinin ayağa kalktığı, Türkiye’nin Peşmerge güçlerine kapılarını açmaya zorlandığı unutulmuş değildir. Peşmerge güçlerine ülkemiz topraklarını kullanarak Kobani’ye geçiş imkânı vermemizin sadece Peşmerge’ye değil araya sızan PKK mensuplarının da bu yolu kullandığını düşünmek mümkündür. Kısacası, dün Kobani’nin işgalinde ayağa kalkanlar aynı zamanda Peşmerge ve PKK militanlarını PYD’nin desteğine sevk etmişlerdi. PYD’nin PKK’nın Suriye ayağını oluşturduğu düşünüldüğünde aslında PKK’nin Suriye ve Türkiye arasında sürekli bir bağlantı kurmanın peşinde olduğunu, ileriye dönük olarak da bu bağlantının bir bütünleşme şeklini almasını düşündüklerini söylemek yanlış olmaz. Böyle olunca da PYD’yi Suriye’deki olaylarda kara gücü olarak gören ve bu sebeple de sürekli destek veren ABD ve AB ülkelerinin aynı zamanda PKK terör örgütüne destek verdiklerini, böyle olunca da Türkiye’nin terörle mücadelesinin sadece PKK ile değil, PYD ve arkasındaki güçlerle mücadelesi anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bu ise günümüz şartlarında üçüncü dünya savaşının sürdürüldüğü demektir.
Olaya bu açıdan bakıldığında geçen yüzyılın başlarında kararlaştırılan bölgemiz haritasının yeniden çizilmesi planının hayata geçirilmesi için günümüzde sömürgeci güçlerin adı ister PKK, ister PYD, ister Peşmerge olsun Kürt unsurları meydana sürdüğünü, onların eliyle kendi projelerini uygulamaya çalıştıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Suriye’nin karışması/karıştırılması düne kadar adı bile duyulmamış olan PYD’nin birdenbire Suriye’de taraflar arasında adının geçmeye başlaması da gösteriyor ki, bölgemizi yeniden şekillendirmek isteyen güçler çok önceden gerekli adımları atmış, çatışma halinde sahaya sürecekleri terör örgütlerini yedeklemişler. İhtiyaç halinde uykudaki örgütleri devreye sokmaya başlamışlar.
Sanıyorum olaya böyle bir pencereden bakıldığında çözüm süreci boyunca barışa zemin hazırlamaktan çok terörün azgınlaşmasına zemin hazırlandığını söyleyebiliriz. Çözüm süreci diye nitelendirilen barışın sağlanması için devreye sokulduğu belirtilen süreci hayata geçiren iktidar işin uluslararası boyutunu dikkate almamış olacak ki, sürecin sona erdirilmesinin ardından pek çok yerleşim merkezinin silah deposu haline dönüştürüldüğü görüldü. Artık teröristler sadece kırsal alanda değil il ve ilçelerde ağır silahlarla emniyet güçlerine saldırıyorlar, bunun sonucu olarak ağır zayiat veriliyor.
Dünkü yazımda dikkat çektiğim PYD’ye ABD ve koalisyon ortaklarının sağladığı silahların Kobani üzerinden Türkiye’ye girdiği haberleri de hatırlandığında bazı şehirlerimizin silah deposu haline getirilmesi sadece çözüm süreci ile sınırlı kalmamış, Suriye’nin karışması/karıştırılması ile birlikte silahlandırma daha da hızlandırılmış görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.