Doğruyu söylemekten doğru tarafta yer almak daha önemli
ANKARA’DAKİ patlama olayının hemen ardından yetkililerin yaptıkları açıklamalar ile televizyonlarda bir takım uzmanların değerlendirmelerinde olayın arkasında terör örgütleri ile bu örgütleri kullanan ülkelerin olduğu hususunda görüş birliği oluştu. Türkiye’nin terör yoluyla köşeye sıkıştırılmak istendiği, bir diğer ifade ile Suriye’de devre dışı bırakılmaya çalışıldığı ifade edildi. Kısacası, Batılı sömürgeci ülkelerin samimiyetsizliği bir kez daha vurgulandı. Televizyon başında gerek yetkilerin gerek uzmanların yaptıkları açıklamaları dinlerken yıllardan beri bu köşede yazdıklarımızın tekrarlandığını gördük. Bir bakıma terör saldırısı herkesi bir ortak noktada buluşturdu. Ancak, özellikle yetkilerin olaya doğru teşhis koyması ne kadar önemliyse olayın ardından eski klasik dış politika çizgisi sürdürülecekse olaya konulan teşhis fazla bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü doğruyu söylemekten çok daha önemli olan doğru tarafta yer alabilmek, söylenene uygun bir hareket tarzı sergilemektir.
Batı’nın sadece Türkiye’ye değil tüm İslam ülkelerine karşı samimiyetten uzak bir tavır sergilediği artık kimsenin meçhulü değil. Buna rağmen, ülkeyi yönetenler yıllardan beri saflarını Batı’nın yanında belirledi. Başlangıçta bu politikanın gerekçesi Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikası olarak gösterilmişti. Sovyetler Birliği dağıldı aynı politika sürdürüldü. Müslüman ülkelerin diktatörlerden kurtarılması ve demokratikleştirilmesi iddiası ile uygulamaya konulan bir takım olaylar söz konusu olduğunda da yine ABD’nin başını çektiği Batı bloğunun yanında yerimizi aldık. Arap Baharı denildi, yine işgalciler ve sömürgecilerin yanında yer aldık. Hem de kısa sürede Arap Baharı olarak nitelendirilen gelişmelerin söz konusu ülkeleri belirsizliğe ve karmaşaya kısacası bölünmeye ittiği görülmesine rağmen safımızı sorgulama gereği duymadık. Son olarak Suriye’de bir takım kıpırdanmalar başladığında kayıtsız şartsız ABD ve koalisyon ortaklarının yönlendirmesine tabi olduk. ABD ve koalisyon ortaklarının hedefi gerçekten Suriye’yi bir diktatörden kurtarmak sandık. Hâlbuki Suriye’de yaşananlar Irak’ta daha önce yaşananların farklı bir versiyonundan ibaretti. Özellikle Suriye’de yaşananlar bir süre sonra gerçeği görmemizi sağladı ama yapacak fazla bir şey kalmamıştı. Çünkü dost ve müttefik dediğimiz ABD Suriye’de bir terör örgütünü bize tercih ettiğini açıklamakta sakınca görmedi. Adı ne olursa olsun sömürgecilerin hepsinin aynı olduğunu görmemiz için bunca olayın yaşanmasına gerek yoktu. Sadece PKK terör örgütüne ABD ve yandaşlarının 30 yılı aşkın bir süreden beri verdiği desteği hatırlamak bile sömürgecilerin dost olamayacağını anlamak için yeterliydi. Geçmişte ne kadar aldatılmış olursak olalım en azından Suriye gündeme geldiğinde geçmiş tecrübelerimizden yararlanmamız mümkün olabilirdi. Ama nedense geçmişten hiç ders alınmadığı görüldü. Şimdi bıçak kemiğe dayandı ve çıkış yolu aranıyor. Ankara’da yaşanan terör saldırısının ardından başta ABD olmak üzere sömürgeci ülkelerin yaptıkları açıklamaların ciddiye alınmaması gerekiyor. Çünkü sömürgeciler Türkiye’ye karşı hiçbir zaman samimi davranmadılar. Yaptıkları açıklamalar gönül almaktan ibaret kaldı. Bir başka deyişle sömürgecilerin açıklamaları arızalı televizyona sesin gelip görüntünün olmamasına benziyordu.
Bunları söylerken birdenbire dış politikada değişiklik yapmanın kolay olmadığını bilmiyor değilim. Bu konuda sadece iktidara değil, muhalefete de görev düştüğünü unutmamak gerekir. Ancak, hiç olmazsa bundan sonra sömürgecilerin İslam dünyasına yönelik eylemlerinde onların safında yer almamak gerektiğini görmek, ona göre tavır belirlemek lazım. Çünkü bizim için doğru olan Haçlılarla değil Müslümanlarla birlikte olmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.