ABD’yi kınamak yetmiyor!..
ABD-YPG işbirliği ile Suriye’de başlatılan son operasyon gösterdi ki, ABD ile birlikte hareket etmek, hatta yan yana yürümek ülkemize zarardan başka bir şey kazandırmıyor. Bunun sonucudur ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan sıkça, ”YPG’ye destek veren ABD’yi kınıyorum” açıklaması yapıyor. Son günlerde buna bir de, ”Bize dost olanlar, bizimle NATO’da beraber olanlar, kalkıp da kendi askerini YPG işretiyle Suriye’ye gönderemez, göndermemeli. Bize verilen söz bu değil. Yanlış yerde duruyorsunuz” vurgusunu ekliyor. Tespite sonuna kadar katılıyoruz. Çünkü biz de sadece son ABD-YPG ortak operasyonunun ardından değil Suriye olaylarının başından beri bu köşede ABD’yi kınıyoruz, kınamakla da kalmayıp eleştiriyor, artık ABD’nin dost ve stratejik müttefik olarak nitelendirilmemesi gerektiğini yazıyoruz. Ancak, iktidar sahiplerinin bizimle aynı değerlendirmeyi yapmaları yeterli olmaz. Yapılan bu değerlendirme ve nitelendirmenin karşılığı bir hareket tarzı gerekir. Çünkü iktidar sahiplerinin konumu bizden farklıdır. Biz yanlışı tespit eder köşemizde dile getiririz ama bize kimse öyle ise gereğini yap demez/diyemez. Bu sorumluluk iktidar sahiplerine aittir.
Özellikle Suriye olaylarının başından bu yana yaşananlar Türkiye’nin uygulamakta olduğu dış politikayı, şimdiye kadar dost ve müttefik olarak ilan ettiği dostlarının yeniden gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ortaya koyduğu bir başka husus ise Suriye konusunda başından beri Türkiye yanlış yerde durdu, yanlış ata oynadı, bundan da ciddi zarar gördü/görüyor. Böyle olunca Suriye politikamızı da yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Suriye konusunda ABD ile Rusya ortak hareket edebilirken biz kendimizi niçin sadece ABD’ye mahkûm ediyoruz? Bu sorunun cevabının yeniden verilmesi gerekmez mi? Hemen belirteyim ki, iktidar sahipleri zaman zaman yanlış kararlar verebilir, yanlış yapabilirler ama yanlış görüldükten sonra yanlışta ısrar etmenin anlamı yoktur. Özellikle iktidar yanlısı medyanın iktidarı sürekli olarak yanlışa yönlendirmesi de üzerinde durulması gereken bir başka husus. Söz gelimi iktidar ABD ile birlikte hareket etmekte karar verdi diye tüm yanlışların görmezden gelinmesi, ısrarlı bir şekilde Iran ve Rusya aleyhine haberler yapılarak sanki ABD’ye mecbur ve mahkûmmuşuz gibi bir hava estirilmesi yanlıştır. Çünkü Türkiye bu topraklarda Rusya, İran, Suriye ve Irak ile komşu olmaya devam edecektir. Böyle olunca dış politikamızı belirlerken bu gerçeği dikkate almak zorunluluğu vardır. 10 binlerce kilometre uzaktaki ABD’nin bölgemizde ne işi olduğu sorgulanmalı, ona göre strateji belirlenmelidir. ABD’nin bölgemizde ne işi olduğu sorgulandığında emperyalist emellerinin peşinde koştuğu, İslam ülkelerini parçalayarak daha kolay sömürmenin planlarını uygulamaya koyduğunu görmek zor değildir. Özellikle yıllar önce Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye ortaya atılan ve Eşbaşkanlığı gönüllü olarak üstlenilen planın Irak, Suriye, Mısır ve Libya ayağının uygulamaya konulduğunu ve tüm bu uygulamaların sadece adı geçen ülkeler değil bizimde aleyhimize geliştiğini gördüğümüz takdirde yeni politikalar geliştirmek mümkündür. Eğer ABD’ye yönelik bir mahkûmiyet ve mecburiyet anlayışının esiri olunmuş ise o zaman yapacak bir şey kalmaz. Çünkü bu teslimiyeti kaçınılmaz kılar.
Hemen belirteyim ki, ülkemiz güçlüdür ve hiçbir zorbaya teslim olmaz. En güç şartlarda İstiklal Harbini vermiş bir ulusun çocukları binlerce kilometre uzaktaki bir zorbaya kesinlikle teslim olmaz/olmamalı. Önemli olan devlet-millet kaynaşmasının sağlanması, millet ile bazı gerçeklerin paylaşılması ve ona göre milletten fedakârlık istenmesidir. Bunun için ilk şart olarak küresel sermayenin tasallutundan kurtulmak gerekiyor. İMF’ye borç bitti diyerek sanki dış borcun sıfırlandığı havası estirmek küresel sermaye mahkûmiyeti gizlemeye yarıyor ama bir takım sömürgecilerin oldubittileri karşısında kınamanın ötesine geçerek net tavır koymayı engelliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.