Terör tarifinden Ermeni Soykırımı’na
MERKEL’İN öncülüğünde sürdürülen görüşmelerin ardından imzalanan vize muafiyeti ve geri kabul anlaşması tek taraflı olarak rafa kalkmış durumda. Çünkü imzalanan anlaşmada karşılıklı sorumluluklar söz konusuydu. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi hususunda iki taraf için de başlangıçta bir sıkıntı söz konusu değildi. Daha doğrusu böyle bir görüntü veriliyordu. Türkiye’ye anlaşma gereği bir süreden beri gündeminde olan bazı düzenlemeleri hızlı bir şekilde hayata geçirdi. Bunların sayısı 72 olarak ilan edilmişti. İlan edilen düzenlemelerden bir teki hariç hepsi gerçekleşti ama AB’nin istediği yasalarımızda terörün yeni bir tarifinin yapılması, onların ifadesiyle terör tarifinin AB normlarına uydurulması kaldı. Bu ise iç güvenliğimiz açısından sakıncalı bulunduğu için ileri bir tarihe bırakıldı. Yıllardan beri devam eden terörle mücadele ileri boyutlara ulaşmış, mutlaka bu işe bir çözüm bulunması gerektiği düşüncesi ile hareket edildiği bir noktada AB’nin terör tarifi dayatması terör örgütüne destek anlamına gelmesi bir yana, terörle mücadelede Türkiye’nin elini zayıflatacak bir nitelik arz ediyordu. Bu bakımdan Türkiye son sözünü söyledi ve AB’nin anlaşmanın şartlarına uyması gerektiğini söyledi. Sonuç itibariyle bir iki uygulamanın dışında AB kapılarına dayanan mültecilerin geri kabulü ve onların yerine daha önceden Türkiye’ye gelmiş olanların gönderilmesi dışında bir adım atılamadı. Aslında o hususta da AB’nin anlaşma şartlarına tam olarak uyduğunu söylemek mümkün olmasa da sonuçsuz kaldı.
Türkiye’ye vize muafiyeti uygulamasının hayata geçmesi için Türkiye’nin terörle mücadele yasasında değişiklik yapmamasının sorun teşkil ettiğini AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker bir kez daha ifade etmesi, bunun Avrupa Birliği’nin şartlarından biri olduğuna vurgu yayması vize maiyetinin bu şartlarda hayata geçmeyeceğinin hemen hemen kesinleşmiş olduğu anlamına geliyor. AB ile bu sorun yaşanırken birdenbire Almanya Federal Meclisi’ne Ermeni Soykırımı iddiaları ile ilgili bir tasarı gündeme getirildi. Bu tasarının yarın Federal Meclis’te oylanacak iki ülke arasında yeni bir gerilime sebep oldu. Aslında Almanya Federal Meclisi’nde bu yasa oylanarak kabul edilse bile Türkiye açısından yok hükmünde olacaktır ama bu her alanda olduğu Haçlı ittifakının bir tezahürü olarak görülecektir. Görülmesi gerekir. Gerçi Almanya’nın bu konuyu gündeme getirmesi ilk yaşanan bir olay değildir. Geçmişte de Fransa başta olmak üzere benzer tasarı çeşitli AB ülkelerinde gündeme getirildi. Böylece Türkiye’ye karşı Haçlı ittifakının mensupları Ermenilerin yanında yer aldıklarını gösterdiler. Kısacası, aslında Hıristiyanlar saflarını belirleme konusunda sıkıntı çekmiyorlar, almaları gereken tavrı sergiliyorlar ama bizim ısrarlı bir şekilde ille de ABD ve AB ile birlikte olmak isteğimiz onları istedikleri gibi hareket etmekte cesaretlendiriyor.
Sıkça vurguladığım gibi Haçlı ruhu ve ortak hareketi yüzyıllardan beri devam ediyor. Bunu bile bile Türkiye olarak ille de onlarla birlikte olma arzumuz ister istemez bizi onlar karşısında zayıf duruma düşürüyor. Bu bakımdan mensup olduğumuz medeniyet değer yargılarına bağlı kalarak yönümüzü belirlemek, onlarla birlikte olmak hususunda en azından çok fazla gönüllü olmadığımızı göstermek gerekiyor:
TBMM Dış İlişkiler Komisyonu’nun AK Parti, CHP ve MHP’li üyeleri yayınladıkları ortak bildiri ile Almanya’nın soykırım tasarısını oylayacak olmasını kınadıkları ve şiddetle reddettikleri belirterek sergilenen ortak hareket aslında başka alanlarda da gerçekleştirebildiği takdirde Türkiye Haçlı ittifakı karşısında daha güçlü olacaktır. Ne var ki, bu gün soykırım tasarısına karşı ortak hareket edebilen partiler AB üyeliği söz konusu olduğunda maalesef AB yandaşlığında birlik sağlanıyor. Bu da bizden çok Haçlıların işine yarıyor, onların elini kuvvetlendiriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.