Temizlik için kullanılan mendil cepte saklanmaz!.
BENİM için gazete okumanın tek yolu gazeteyi elime alıp, tek tek sayfalarını çevirmekten geçer. Bu içinde sanal âlemde gazete okumaya bir türlü alışamadım. Bazı arkadaşlarım her gün 10 gazete almak, en azından 8.5 lirayı gazeteye ödemek zorunda kalışım sebebiyle israftan kaçınmak için gazeteleri internetten okuyabileceğim uyarsında bulunurlar. Yıllar boyunca matbaadan ilk baskıdan alarak mürekkep kokusunu hissederek gazete okumaya alışmış olunca sanal âlemde gazete okumaya bir türlü alışamadım. Bu yüzden de imkânım nispetinde aldığım gazeteleri her sabah sayfalarını çevirerek okumadan güne başlamam. Dünde güne aynı şekilde başladım ve aldığım gazetelerin üçünde benzer başlıklarla FETÖ ana dava iddianamesinin tamamladığı belirtilerek olarak söz konusu örgütü CİA’nın himaye ettiği ve kullandığı vurgulanıyor, özet olarak şu iddialara yer veriliyordu:
“Türkiye ve İslam’ı yeniden biçimlendirmek için kurgulanmış, toplumsal, politik mühendislik projesidir. Gülen neden ABD’de uzun süre yaşadığını açıklayamıyor. ABD’de CİA tarafından korunuyor. Gülen ve örgütünün ABD’nin emrinde olduğu ve CİA tarafından kullanıldığı çok açıktır.”
Bu noktada savcılık tarafından hazırlanmış bir iddianamenin sanıkların yüzüne karşı okunmadan medyada yer alıyor olmasının üzerinde ayrıca durulması gerekir. Ben sadece işin bir başka boyutu üzerinde durmak istiyorum. Özellikle Gülen ve örgütünün CİA tarafından korunduğu ve kullanıldığı iddiası çok ciddi bir iddiadır ve bunda gerçeklik payı var ise olay sadece içe dönük bir yargılama olmaktan çıkarak dış politikamızda etkileri olacak bir boyuta ulaşır.
Özelikle CİA ile ilgili iddialar sadece bir tahminden ibaret değil de belgelere dayanıyorsa ABD ile ilişkilerin askıya alınması mümkün olmasa bile gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü aynı örgüt hakkında yurdun çeşitli yerlerinde açılmış davalarda söz konusu örgütten Fethullahcı Terör Örgütü (FETÖ) olarak bahsediliyor. Böylesine bir terör örgütü dost ve stratejik müttefik ilan edilen bir ülke istihbarat örgütünün koruma ve kollaması altında ise öncelikli olarak artık ABD’nin dost ve stratejik müttefik olarak nitelendirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Kısacası, bazı gazetelere sızdırıldığı anlaşılan iddianamenin dış politikayı etkileyecek muhtevaya sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Aslında ABD’nin PKK ve özellikle Suriye kolu PYD ye yönelik doğrudan destek anlamına gelebilecek yaklaşım ve uygulamaları hatırlandığında iddianamede yer alan iddiaların yadırganacak bir yanı kalmıyor. Hatırlanacağı gibi Türkiye her fırsatta ve her zeminde ABD’ye, PYD’nin PKK’dan farkı olmayan bir terör örgütü olduğu, bunun içinde bu örgüte desteğini kesmesi gerektiği uyarısında bulanmasına rağmen, ısrarlı bir şekilde resmi ağızlardan yapılan açıklamalarda PYD’yi PKK gibi görmediklerini tekrarlıyorlar. Yani Türkiye’nin iddialarını doğru bulmadıklarını ısrarlı bir şekilde tekrarlıyorlar. Buna rağmen özellikle ABD’nin kullandığı kişi ve örgütleri işleri bittiğinde ortada bıraktığı, kaldırıp bir kenara attıkları biliniyor. Öcalan’ın yıllar önce Türkiye’ye teslim edilmesi, uzun yıllar İran’a karşı kullandıkları Saddam’ı Irak’ı işgal ederek astıkları hatırlanacak olursa bir dostumun ifadesiyle temizlik için kullanılan mendilin cepte saklanmasının mümkün olmayacağını tüm taşeronların ve taşeron örgütlerin unutmaması gerekiyor. Hemen belirteyim ki, medyaya sızdırılan iddiaların doğruluğu ya da yanlışlığını tespit benim işim değil. Ancak, bu tespitlerde çok az da olsa doğruluk payı var ise bunun ABD ile ilişkilere önemli etkisi olması gerekir. Ayrıca çok ciddi gelişmelerin olacağını tahmin etmek zor olmaz. Özellikle İsrail ile varılan anlaşmanın arkasından İsrail basınında Gülen aleyhinde haberlerin çıkmaya başlamış olması bu yönde uyarı niteliği taşıyor olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.