Batı, Türkiye’yi kendinden uzak tutuyor
Yıllardan beri Türk halkı ABD ve AB’ye bir takım çevrelerin yönlendirmesiyle yakın durdu. Bunun da ötesinde Batı ittifakı içinde yer almayı bu ülkeyi yönetenler Türkiye için Rusya’ya karşı bir emniyet sigortası gibi algıladı. Daha doğrusu toplumun böyle algılaması istendi. Bunun sebepleri üzerinde bu köşede yeri geldikçe durmaya çalıştık. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın paylaşılması sırasında Türkiye’nin Batı menfaat alanı içinde kalması sebebiyle Türkiye, Batı’nın Rusya sınırındaki ileri karakolu gibi görüldü, böyle bir görev verildi. Bunun topluma benimsetilmesi gerekiyordu. Bunun için de korkutulması gereken bir öcüye ihtiyaç vardı. Bu öcü Sovyetler Birliği ve komünizmdi. Korkutma politikasında başarılı da olundu. 1990’lara gelindiğinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından dünya tek kutuplu hale gelince başını ABD’nin çektiği Haçlı ittifakı eski dengeleri bir kenara iterek, “Ben ne dersem o olur” yaklaşımı ile hareket etmeye ve Türkiye’ye karşı -bazı yöneticiler hâlâ dostluktan bahsetseler de- düşmanca tavır sergilemeye başladı. Bu konuda ABD ve AB’nin birlikte hareket ettiğini özellikle vurgulamak gerekiyor. Bu arada Türkiye düşmanlığının esasını İslam düşmanlığının oluşturduğunu unutmamak lazım.
Birileri hâlâ ABD ve AB’yi dost olarak nitelendirmeye devam ediyor olsalar da, “Böyle dost düşman başına” denmesi gereken bir noktadayız. Artık herkes açıkça görüyor ki, ABD ve AB’li ortaklarının bölgemizde attıkları her adım Türkiye’nin aleyhine gelişmelere zemin hazırlıyor. Bu yaklaşımda yakın gelecekte bir değişme de söz konusu değil. Ülkemizdeki tüm askeri darbelerin ve bölgemizde faaliyet gösteren terör örgütlerinin arkasında ABD ve AB ülkelerinin olduğunu görmemek için ya kör ve sağır ya da Batı hayranlığında kendi ülkemizi ve değer yargılarımızı bir kenara itecek kadar aşırıya gitmiş olmak gerekir.
FETÖ, PKK ve PYD’nin tek bir merkezden idare edildiği bu merkezin ise ABD ve yandaşları olduğu görülüyor. Türkiye, güney sınırında bir emniyetli bölge oluşturmak için harekete geçiyor ama bir terör örgütü karargâhına ABD bayrağı çekerek, kuklacının koruması altına giriyor. ABD Kongresi’nde Türkiye karşıtı vekiller ile FETÖ’cüler el ele oturum düzenliyor ve ülkemiz aleyhine bir kampanya başlatıyorlar. Haydi diyelim ki, yıllardan beri ülkesinde barındırdıkları Türkiye ve bölgemize yönelik ABD politikalarının uygulanmasında maşa olarak kullandıkları Gülen’e ABD’nin sahip çıkmasının yadırganacak bir yanı yoktur. Ancak; söz konusu haberin “70 yıllık dostumuz ve müttefikimiz ABD” nitelendirmesi ile birlikte verilmesini anlamak çok zordur. Hâlâ ABD ve AB’yi dost ve müttefik olarak nitelendiriyorsak oturup kendimizi sorgulamamız gerekir.
Bu arada AB ile ilgili yapılan bir ankette Türk halkının AB’ye olan inancında azalma olduğu tespit edilmiş. Bunu belirlemek için ankete falan gerek yok. Bu halk eğer geçmişte AB’ye ümit bağlamış, ille de girmemiz gerekiyor noktasında olmuş ise bunun tek sebebi başta medya olmak üzeri siyasi kadroların sürekli olarak AB’yi allayıp pullamaları, AB’ye girişin ülkemiz için bir kurtuluş gibi takdim edilmesindendir.
Artık ABD ve AB’ye buna bağlı olarak NATO’ya halkımızın güvenmediği açıkça ortadadır. Bu gerçeği siyasi kadroların görmesi ABD ve AB ile NATO’nun Türkiye’nin dostu olmadığının farkına varmaları gerekiyor. Bunun için geç kalmamak gerekiyor. ABD ve AB ülkelerinin tutumlarına dikkat edilirse sanki Türkiye’yi bir başka kampa ittikleri görülür. Kim bilir belki varılan bir anlaşma ile Türkiye gözden çıkarılmış bunun farkına varan yöneticiler de Rusya ile yeni ilişkiler peşindedir. Bu noktada çözümün İslam Birliği olduğunu görmek ve ona göre çalışma yapmak doğru olandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.