Silah tüccarları kandan besleniyor
Sömürgeci ülkeler için silah fabrikalarının tam kapasite çalışması önemli. Bunun için dünyanın çeşitli köşelerinde ihtilaflar icat edip var olanları körükleyerek kalıcı çatışma alanları oluşturuyorlar. Bir bölgede çatışmalar uzayıp gittiğinde bir süre sonra ayrılık rüzgârları esmeye başlıyor. Bu rüzgâr sömürgeciler tarafından da özellikle körükleniyor. Çünkü bu durumda çıkarlarını daha rahat koruyorlar. Hatta bir ülkede özellikle ayrılıkçı çatışmalar başladığında o ülkede sömürgeciler sahaya asker sevk etmek ihtiyacı duymuyorlar. Ülke insanları kendi aralarında çatışmaya başlıyor, can ve mal kaybına uğrarken çatışmaların başlatıcıları kenardan gelişmeleri seyrediyor, bir yandan silah fabrikalarını daha fazla çalıştırma imkânı buluyor, öbür yandan da ülkelerin haritalarının yeniden çizilmesi planlarını ellerini ateşe değdirmeden yürütebiliyorlar. Hatta bu arada sanki çatışmaları başlatanlar kendileri değilmiş gibi uygulanmayan ateşkes kararları alıyorlar. Özellikle terör örgütlerinin faaliyetleri işlerini kolaylaştırıyor. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi kaybeden hep Müslüman ülkeler başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler oluyor. Bu bakımdan sömürgeci ülkelerin silah tüccarlarının kandan beslendiğini söylemek, bu haliyle de silah tüccarlarını kan emici vampirler olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Bu noktada sömürgeci ülkeler için daha çok kazanmak tek hedef olmakla birlikte, çatışma içindeki ülkelere ve maşalarına ihtiyaç duydukları silahları da tam olarak satmaz ve vermezler. Sattıkları silahlar çatışmaları sürekli kılmaya yöneliktir. Bir tarafa kesin üstünlük sağlayacak silahları ellerinde tutarlar. Çünkü taraflardan birisi kesin üstünlük sağladığı takdirde çatışmalar son bulacaktır. Bu ise sömürgecilerin işine gelmez. Onlar için çatışmalar devam etmeli, insanlar hayatını kaybetmeli ki, taraflar sürekli olarak sömürgecilere ihtiyaç duysunlar, kan emici vampirler aynı zamanda koruyucu postuna bürünebilsinler.
İletişimdeki etkinlikleri yoluyla da çatışmaların sorumluları oldukları halde kendilerini barış taraftarı gibi pazarlayabilmektedirler. Söz gelimi Irak’ı işgal etmişlerdir. Bununla da kalmamış, işgalden bu yana 2 milyonu aşkın Iraklı hayatını kaybetmiş ve bunun sorumlusu da ABD ve yandaşlarının olduğu ortadadır. Hatta Irak parçalanmış, bunu yapanlar da işgalcilerdir. Bununla da kalınmamış Irak’ta oluşturulan kalıcı üslerde 100 binden fazla ABD askeri bulunurken, hatta ülkeyi kimlerin yöneteceğini belirlemişlerken bu işgalci ve katiller güdümlü yöneticiler tarafından kurtarıcı gibi takdim edilmekte, kitleler yoğun propaganda bombardımanının etkisi altında vampirleri barışın temsilcileri gibi algılamaktadırlar. Kısacası, toplumlar cellâdına âşık konumuna düşmektedir. Böyle bir ortamda ise doğru ile yanlışı ayırmak çoğu zaman mümkün olmuyor. Hatta yanlışlar doğru gibi takdim ve kabul ediliyor.
Böyle olmasaydı, Irak’a yönelik sömürü ve işgal gibi hiçbir hedefi ve amacı olmayan Musul’a bağlı Başika’da sınırlı sayıdaki Türk askeri varlığının kabul edilemezliği yönünde Irak Meclisi’nden bir karar çıkabilir miydi Diyelim ki, bir ülkede yabancı bir ülkenin askerinin bulunması o ülke tarafından kabul edilmez görülmesi tabiidir. İyi de aynı ülkenin işgalciler tarafından bölünmüşlüğüne karşı bir tepki yoksa bu konu Meclis’e bile getirilemiyor, işgalci ABD’nin askeri varlığından rahatsız olunmuyorken komşu ülkenin birkaç askerinden duyulan rahatsızlık sömürgecilerin propaganda gücü ile beyinleri yıkaması ve yönlendirmesinden başka bir gerekçe ile izah edilebilir mi
Peki, bu yanlış algılar ve sömürgecilere teslim olmuşluktan kurtulmak mümkün değil mi Mümkün olmadığını söylemek sömürgecilere itirazsız teslimi gündeme getirir. Hatta bir adım daha ileri gidersek sömürü ve katliamdan zevk almaya başlamak anlamına gelir ki böyle bir durum sağlıklı bir ruh halini ifade etmez. Bu ters işleyen çarktan ve kan içici silah tüccarlarına hizmetten kurtulmak hem de gerçek anlamda ayağa kalkabilmek için öncelikli olarak sömürgecilerin oluşturduğu askeri, kültürel ve ekonomik çemberi kırmak gerekiyor. Yoksa daha yıllarca İslam dünyasında yaşanan katliamları seyretmek zorunda kalınacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.