Oyunu bozmalı… Ama nasıl?
Dış kaynaklı bazı güçler tarafından ülkemiz üzerine çeşitli oyunlar oynandığını, bu hususta içeriden de bazı ahmak ve gafilleri maşa olarak kullandıklarını yıllardan beri tekrarlayıp duruyoruz. İlgililerin dikkatini çekmeye, uyanırlarsa tedbir almaya zorlamak istiyoruz. Ama netice değişmiyor. Kurulmuş olan tezgah tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Tezgahlanan oyundan milletin büyük bir bölümünün haberi bile olmuyor. Çoğu zaman da bu oyuna bilmeden malzeme oluyor. Bu memlekette yıllarca toplumu sağcı ve solcu diye ikiye ayrıştıran ve karşılıklı vuruşturanlar ile bugün PKK terörünü bu milletin başına bela eden güçler aynı merkeze bağlı. Ne var ki, bu ülkeyi yönetenler ve karar mevkiinde bulunanlar toplumu fazla ciddiye almadıklarından olacak gerçekleri millet ile paylaşmaya ihtiyaç duymuyorlar. Adeta biz ne dersek millet ona inanmaya ve onu yerine getirmeye mecburdur mantığı ile hareket ediyorlar.
Son karakol baskını sonucu resmen açıklanmayan iki kayıpla birlikte 18 yavrumuzu kaybetmenin acısı toplumu ister istemez daha hassas bir noktaya getirdi. Bunun sonucu olarak düne kadar toplumun sorgulamayı hiç düşünmediği kurumlar sorgulanmaya başlandı. Hatta, giderek bir tepki oluşuyor. Oyunun tezgahlayıcılarının varmak istediği hedef bu mudur bilemiyorum ama artık tüm kurumların milleti ciddiye alması, milleti düşman olarak görme ve algılama alışkanlığından vazgeçmeleri gerekiyor. Vatanı korusun diye askere gönderdiği evladını gereken tedbirler alınmadığı için toprağa vermek zorunda kalan daha doğrusu böyle bir duyguya kapılan anne-babalar ile toplumda ister istemez isyan duyguları kabarır. Bu bakımdan toplumu bilgilendirmek, bir diğer ifade ile sorumluluk mevkiinde olanların topluma hesap vermekten kaçınmamalıdırlar. Kimse kendisini toplumun efendisi olarak görmemelidir. Tüm kurumlar ya millete ya da milletin seçtiklerine hesap vermek zorunda olduklarını kabul etmedikleri sürece dış kaynaklı bazı oyunların bozulması zorlaşır. Oyunun bozulması için uzun yıllardan beri devam edip gelen bazı alışkanlıkların terk edilmesi gerekiyor. Millete ve milletin seçtiklerine güç gösterisi artık sona ermeli, tüm kurumlar bu millete hizmet için var olduklarını bilmelidirler. Bilmelidirler ki oyun bozulabilsin. Yoksa oyunun millet tarafından bozulmasını istemek bazı kurumların niçin var olduklarını tartışmaya açmak demektir. Ülkemiz üzerine oynanan oyunları yine millet bozacaksa devlet denen yapıya ve bu yapıda görev alanlara ne gerek var? Millet üzerine düşen görevi her zaman zaten yapıyor. Sıkıntı millette değil kanaatimce..
Çünkü, son karakol baskınının ardından öylesine iddialar ortaya atılıyor ve atılan iddialar havada bırakılıyor ki insan ister istemez olup bitenleri yeniden sorgulama ihtiyacı duyuyor. Söz gelimi Altınova’da yaşanan gerilimin hemen ardından Aktütün Karakolu’na saldırılması arasında bağlantı kuranlar var.. Bunun bir tesadüf olamayacağı iddia ediliyor. Bunun ise ülkeyi bir iç savaşa sürükleme hedefinin bir parçası olduğu belirtiliyor. Bu bakımdan genellikle ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek isteyenlerin oyununa gelinmemesi için millete çağrı yapılıyor. Millet şimdiye kadar bu oyuna gelmedi ama bundan sonra gelmeyeceğini düşünmek yanlış olur. Bu bakımdan en kısa zamanda terörün iç ve dış dinamiklerinin kurutulması gerekiyor. Terörün arkasındaki özellikle dış güçlere gereken ikaz, ihtar yapılmalı, hatta tepki gösterilmelidir. Bu güçler bilinerek, bir diğer ifade ile terörü destekleyen ülkelerle istihbarat paylaşımı yapılarak terörün kökünün kazınamayacağını artık herkes anlamalıdır. Anlamalıdır ki milletin iç savaş oyununa gelinmemesini isteme hakları olsun.
Aklı başında hiç kimse iç savaşa varabilecek birtakım davranışlarda bulunamaz, toplumu bu yönde kışkırtamaz.. İç savaşın en son acı gerçeğini Bosna’da gördük. Hatta, bizzat yerinde görenlerden biriyim. İç savaşın ortasında kalmış insanlardan o dehşet sahnelerini dinledim. Annesi Boşnak, babası Hırvat bir gazeteci hanımdan dinlediğim olaylar karşısında kanım donmuştu. Yıllarca aynı apartmanın çeşitli dairelerinde oturan, komşuluk eden, aynı okulda okuyan; aynı sokakta birlikte oyun oynayan insanların bir gece kendilerini çatışmanın ortasında bulduklarını uzun uzun dinledim. Hem de Saraybosna kuşatma altında iken Zagrep’ten karayolu ile Split, Mostar ve İngmar Dağları üzerinde 40 saatlik bir yolculuk sırasında dinledim. Bu yolculuğumuz Saraybosna Havaalanının altından kazılmış tünelden Saraybosna’ya girişimizle sonuçlanmıştı.
Bosna’da yaşananları sadece bize değil Allah’ın hiçbir millete yaşatmamasını dilerim. Oyuna gelinmemesi çağrılarına yürekten katılıyorum. Ancak bu ülkeyi yönetenlerin -asker ve sivil- artık eski alışkanlıklarından ve kabullerinden vazgeçmeleri de gerekiyor. Eski alışkanlık ve kabullerle bu ülkeyi terör belasından kurtarmak, devlet-millet kaynaşmasını sağlamak mümkün olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.