ABD seçimlerinin sonuçları belli olmadan yazdığım yazıda Clinton ya da Trump’ın seçilmesinin önemli bir farklık oluşturmayacağını belirtmiştim. Dün sabah Trump’ın seçimleri kazandığı haberleri geldi. Trump’ın kazanması ülkemizde genellikle sürpriz gibi karşılandı. Çünkü medya haberlerde ısrarlı bir şekilde az farkla da olsa bazı anket sonuçlarına atıfta bulunarak Clinton’ın seçimleri kazanacağı tahmininde bulunuyordu. Bu yayınlar aslında tahminden ziyade niyet ifadesinden öte gitmiyordu. 
 
Trump silah üreticilerinin elini güçlendirme yönündeki sözüne sahip çıkacak olursa, bölgemizde akan kan ve dökülen gözyaşı artarak devam edecektir. Silah üreticileri şimdiye kadar olduğu gibi terör örgütlerini silahlandırmaya devam edeceklerdir. Elbette bunu bedava yapacak değiller. Silah firmaları ürettikleri silahları devlete satacak, parasını oradan alacak Pentagon’da bu silahları uzun vadeli planları doğrultusunda bazı terör örgütlerine bedava dağıtırken, bu dağıttığı silahların paralarını da bazı ülkelere sattığı silahlar yoluyla tahsil edecektir. Elbette, terör örgütlerine ABD’nin silah sevkıyatı yeni bir olay değil. Artık hepimiz biliyoruz ki, PKK uzun yıllar bu silahlarla desteklenmiş, Suriye karışınca PYD adı verilen PKK’nın Suriye kolu ABD için vazgeçilmez müttefik olarak ilan edilmiş ve silahlar gizlenmeye gerek duyulmadan sevk edilmeye başlanmıştır. Böylece hem PYD hem de PKK silahlandırılmaya devam edilmiştir. Bu durumun Trump döneminde değişeceğini söylemek doğru bir yaklaşım olmaz.
 
Bu noktada PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD diye bir örgütün meydana sürülmesi ABD’nin terör örgütlerine silah sevkıyatını kolaylaştırmıştır. Çünkü, Türkiye’nin ısrarla PYD’nin PKK’nın Suriye kolu olduğunu, terör örgütü olarak PKK ne ise PYD’nin o olduğunu tekrarlamasına her fırsatta ABD’li yetkililer bu hususta Türkiye ile aynı düşünmediklerini, bunun da ötesinde PYD’yi terör örgütü olarak saymadıklarını tekrarlayıp durmaktadırlar. Türkiye, PYD’ye silah sevkıyatına sert tepki verdiğinde de son olarak ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Cook, PYD’ye verilen silahların PKK’nın eline geçmeyeceğinden emin olup olmadıkları sorusuna, “Ortaklarımız bize bunu taahhüt etti, böyle devam edeceğini umuyoruz” şeklinde cevap vererek ciddiyetle bağdaşmayacak bir tavır sergilemiştir. Çünkü verilen cevapta, PYD bir yandan ortak olarak nitelendirilirken öbür yandan ortak kabul edilen terör örgütünün kendilerine silahları başka bir terör örgütüne vermeyeceklerine dair söz verdiğini söylüyor ki, insan böyle bir yaklaşımı nitelendirmekte güçlük çekiyor. En hafif ifadesiyle ciddiyetsiz olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Bazı gazeteler sözcünün bu açıklamasını komedi olarak nitelendirmişlerse de bence bu nitelendirme bir komediyi değil dramı ifade ediyor. Çünkü dost ve müttefik(!) olarak nitelendirilen bir ülke terör örgütünü tercih ettiğini açıkça ortaya koyuyor.
 
Sözcü Cook, “Ortak kuvvetlerimize araç ve mühimmat sağlama kararı, bu ortaklarımızdan aldığımız taahhütlere dayanıyor” diyerek ortak operasyonlarında PYD terör örgütünü ortak olarak nitelendiriyor. Bu noktada yeni seçilen Trump ile birlikte ABD’nin özellikle bölgemize yönelik bu tavrında bir değişiklik yani terör örgütlerine verdiği desteği kesmesi beklenebilir mi Böyle bir beklenti içine girmek kendimizi kandırmakla eş anlamlıdır. Çünkü bölgemizde terör örgütleri durup dururken ortaya çıkmış, gelişmiş değiller. ABD’nin ortaya attığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olarak gelişmişlerdir. Bunun ana hedefi ise öncelikli olarak İsrail’in güvenliği ve ikinci olarak da bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginlerini sömürmektir. Bu bakımdan ABD’nin başına kim gelirse gelsin bu hedefler değişmeyecektir.