Bize ABD ve AB’den fayda gelmez
Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar pek çok önemli meseleyi gündemden uzak tutuyor. Suriye ve Irak’ta yaşananlar, terör örgütleri ile verilen mücadele, bunlar yetmiyormuş gibi bir de AB ülkelerinin düşmanca tavrı, dost ve müttefik olarak nitelendirdiğimiz ABD’nin terör örgütleri ile el ele Türkiye’ye karşı sergilediği tavır karşısında ister istemez pek çok iç sorunumuzu temelden ele alma ve çözüm yolları araştırma ve bulmamızı zorlaştırıyor. Bunların içinde acil olarak ele alınması gereken eğitim sistemimiz bile ayaküstü alınan kararlarla yaz-boz tahtasına benzer durumda. Bu arada Kıbrıs konusunda taraflar arasında sürdürülen müzakereler hangi noktaya geldi, söz gelimi toprak konusu hangi çizgide müzakere ediliyor Türk tarafı taviz mi verecek Taviz verecekse bunun sınırı ve ölçüsü nedir gibi soruları düşünmeye bile imkan bulamıyoruz. Çünkü ülke olarak bir ateş çemberinin içine adeta hapsedilmiş durumdayız.
Bu noktada güney sınırlarımızın sıcak çatışma ortamına çekilmesi, özellikle AB’den ülkemize yönelik ağır eleştiriler ve köşeye sıkıştırmaya yönelik sergilenen tavırlar yürütülmekte olan Kıbrıs müzakerelerinde Türkiye ve Türk tarafına bir baskı unsuru olarak mı kullanılıyor, diye insan sormadan edemiyor. Ayrıca tüm bu olayların bölgemizde haritanın yeniden çizilmesinin adı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinde Türkiye’nin müdahaleci olmasını engellemeye matuf olması da söz konusu. Kısacası, Türkiye dost ve müttefik olarak nitelendirdiği AB ülkeleri ile ABD, bir diğer ifadeyle Haçlı ittifakı tarafından adeta çembere alınmış görünüyor. Tüm bunlar karşısında içeride birlikteliğin sağlanması, ülkenin var ya da yok olması anlamına gelebilecek gelişmeler karşısında ortak bir tavır oluşturulması gerekirken maalesef bir takım siyasi ve ideolojik farklılıklar bu birlikteliği adeta engelleniyor. Bu ise Türkiye üzerinde dostça olmayan planları olanların elini güçlendiriyor.
Bu sebeple olsa gerek ABD’deki başkan seçimi ülkemizin gündemini işgal eder durumdadır. Kimileri Trump’ın seçilmesi ile Türkiye’nin biraz rahat nefes alacağını ileri sürüyorlar. Bu yaklaşım aslında bir temenniden öte geçmiyor. Çünkü ABD’de kim başkan seçilirse seçilsin daha önce de belirttiğim gibi öncelikli olarak Amerika’nın çıkarlarının korunmasını, ikinci olarak da İsrail’in güvenliğinin sağlanmasını düşünecektir. Bu bakımdan ABD’nin başına gelecek kişiye ümit bağlamaktan çok biz kendi tedbirlerimizi almak durumundayız. ABD ya da AB ülkelerine bel bağlayarak ülkemizin çıkarlarını korumanın mümkün olmadığını yaşadığımız bunca tecrübe yeterince göstermiş durumdadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, bize ABD ve AB’den fayda gelmez. Belki gelecek zararı azaltmak mümkün olabilir. Bunun için de öncelikli olarak içeride birlik oluşturmak gerekiyor. İçeride birlik oluşturmanın farklı görüş ve inanışa sahip kesimlerin birbirine teslim olması anlamına gelmediğini sanıyorum söylemeye gerek yok. Farklılıklara rağmen ülkemizin karşı karşıyla bulunduğu dış ve iç tehlikeler karşısında ortak bir söylem ve tavır belirlemekten söz ediyorum. Bunun için iktidarın muhalefeti dinlemesine, söylediğine kulak vermesi, herkesin kendisi gibi düşünmesini beklememesi gerekiyor. Böyle bir beklenti hangi sistemde olursa olsun sadece ilişkileri gerer, çatışmalara zemin hazırlar. Özellikle de son zamanlarda moda olan, farklı düşünenlerin hain ilan edilmesi alışkanlığının terk edilmesi gerekiyor. Çünkü bu ülkeyi sevmenin tapusu ve imtiyazı kimsenin elinde değildir. Gerçekten ülkeye ihanet eden hainler varsa -ki olabilir- bunun kararını yargı vermelidir. Yargı kararı beklenmeden verilen hükümler ister istemez keyfiliği gündeme getiriyor. Ayrıca böyle bir yaklaşım iktidar sahiplerinin güce tapınmasının önünü açar.
Unutulmamalıdır ki, iktidar sahiplerine doğruyu hatırlatacak Molla Kasımlara her dönemde ihtiyaç vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.