Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

AB ile bitmeyen aşk!..

AB ile bitmeyen aşk!..

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç AB ile ortaklaşa düzenlenen “Güçlü Bir Gençlik İçin Tartışıyoruz” panelinde yaptığı konuşmada, “AB ile bitmeyen bir aşkımız var. Daha doğrusu bir türlü nikâh masasında sonuçlanmayan aşkımız. Bunu da inşallah sizler başaracaksınız” demiş. Bu ne biçim aşk ise. Bu sözleri okuyunca gençlik yıllarımdan hatırımda kalan bir şarkının şu sözleri akılıma geldi: “Bu ne sevgi ahh..Bu ne ızdırap!..”

 

Bu ülkeyi yönetenlerin AB’ye duydukları ilgiyi ister aşk, ister sevda ya da kara sevda,  ister sevgi olarak nitelendirilsin bu sevda tek yanlıdır, karşılıksız sevgiden ibarettir. Bu sebeple de artık sevgilinin kapısında daha fazla beklememek gerekir. Çünkü kovulan, yüzümüze kapatılan kapının eşiğinde yatmayı sürdürmek itibar kazandırmıyor aksine karşı tarafa kendilerinin vazgeçilmez olduğu duygusunu veriyor. Kısacası, belki gençlikte platonik bir aşka yakalanan genç birkaç kez reddedilmeye, terslenmeye razı olabilir ama bunun süreklilik kazanması giderek hakaretlere maruz kalmasına yol açar. Bu tür sevgiye de sevgi denilmez. Olsa olsa arsız âşıklık olarak nitelendirilebilir. Derdim aşkın muhtevası üzerine düşüncelerimi açıklamak değil. Zaten yaşımız da aşk üzerine yazılar yazma dönemini gerilerde bıraktığımızı gösteriyor.

 

Bu noktada uluslararası ilişkilerin duygusal temellere oturtulamayacağı, hele hele “bitmeyen aşk” olarak nitelendirilemeyeceğine dikkat çekiyorum. Ayrıca her fırsatta siyaset erbabı da uluslararası ilişkilerde uzun süreli küslüklerin de vazgeçilemez sevdalara da yer olmayacağını ve uluslararası ilişkileri çıkarların belirleyeceğini söylerler. Böyle bir yaklaşım çıkara dayalı, maddeci bir yaklaşım olmakla birlikte önemli ölçüde doğruluk payı da vardır. Ne var ki, Türkiye’nin dış ilişkileri söz konusu olduğunda hep tek taraflı aşk gündeme gelir. ABD ve AB ile ilişkilerimizde hep bu tek taraflı aşkımız devreye girer. Hâlbuki karşılıksız sevgide ısrar etmek aşığın felaketine yol açar. Bu aşk kişisel ise zararını sadece tek yanlı aşkın sahibi görür ama bu aşk ülkeyi ilgilendiriyorsa birilerinin karşılıksız aşkının bedelini ülke ve millet ödemek durumunda kalır. AB ve ABD ile ilişkilerimizin hep aleyhimize geliştiğini, muhabbetimize muhabbet ile karşılık görmediğimizi bu köşede sıkça örnekleri ile dile getirmeye çalışıyorum. Özellikle ülkemizin 40 yıldan beri terörle verdiği mücadelede ABD ve AB teröristlerin safında yer aldı. Hem de uluslararası hukuku ihlal ederek terör örgütlerine ağır silahlar ulaştırdılar, teröristlere ülkelerinin kapılarını açtılar. Hatta bazı militanlar maaş verdiler. Bu konuda gündeme gelen iki örneği kısaca aktarmak istiyorum. İlki medyada, “Zırhlı oyunu” başlığı altında yer alan haberdi. Haberde öz olarak şöyle deniyordu: “ABD yönetiminin terör örgütü YPG’ye verdiği zırhlı araçları uluslararası hukuku çiğneyerek Suriye’ye gönderdiği ortaya çıktı.

 

ABD, IAG Guardian zırhlı taşıyıcılar için son kullanıcı belgesini Bağdat’daki birlikleri gösterdi. Araçları Kürt Yönetimi’nin denetimi altındaki Semeyka Sınır Kapısı’ndan YPG’nin hâkim olduğu Rojava’ya geçirdi:”

 

Sanıyorum haber üzerinde yoruma ihtiyaç yok. Çünkü mesele çok açık. İkinci haber ise medyada, “Danimarka DEAŞ’a maaş veriyor” başlığı altında yer aldı. Özeti şöyleydi:

“Danimarka Hükümeti’nin DEAŞ saflarına katılan 145 vatandaşından bazılarına işsizlik maaşı verdiği ve malulen emekli maaşlarını 4 yıldır ödediği ortaya çıktı.”

 

Diğer AB ülkelerinin terör örgütleri ile işbirliğinin medyaya her gün yansıdığını ülkemizin yetkilileri de bunları sıkça hatırlatarak, muhataplarını utandırmaya çalışıyorlar ama maalesef aldırdıkları bile yok. Galiba bizim bitmeyen aşkımızdan(!) cesaret alıyorlar.

Peki, Batı olarak nitelendirebileceğimiz AB ve ABD’nin ülkemize yönelik bu tavırlarının alternatifi Rusya olabilir mi? Çünkü Rusya bu topluma dünyanın en büyük tehdidi, Türkiye için belli başlı düşman olarak gösterildi ve bunun karşılığı olarak ABD koruyucu gibi ortaya çıktı. Bugün görüyoruz ki, ne Batı ne de Rusya gerçek dostlar değiller. Böyle olunca çıkarlarımız doğrultusunda yakınlaşmak ya da uzaklaşmak gerekiyor. Elbette bu sömürgeci güçlere karşı oluşturulması gereken cephenin İslam Birliği olduğu anlaşılıncaya kadar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi