Avrupa’da Haçlı ruhu bugün ortaya çıkmadı
Bakanlarımızın başta Almanya ve Hollanda’da karşılaştıkları insanlık dışı muameleye yönelik her kesimden gelen tüm eleştirilere katılıyor, bu eleştiri ve tepkileri yetersiz bile buluyorum. Ancak Almanya ve Hollanda’da sergilenen bu Haçlı ruhu birdenbire meydana çıkmış değildir. Yüzyıllardan beri Avrupa ülkelerinde bu ruh hakimdir, davranışlarını Haçlı ruhu belirler. Bu yüzdendir ki, Türkiye’nin bu zihniyetin temsilcileri arasında yeri olmadığını yıllardan beri söyleriz. Haçlı ruhunun İslam düşmanlığı anlamına geldiğine dikkat çekeriz. Tüm bu değerlendirmeler kişisel bir yorum değil, tarihin derinliklerinden bugüne yansıyan olayların izahından ibarettir. Yüzyıllar öncesinde Kilise öncülüğünde oluşturulan Haçlı sürüleri Kudüs hedef seçilerek ülkemizi bir baştan diğer başa yakıp yıkarak, insanları yakmaya kadar varan bir düşmanlık sergilemişlerdir. Hatta, Haçlı seferlerine katılanların hatırlarından yararlanarak Haçlı seferlerini anlatan bir Hristiyan yazarın ifadesine göre öldürdükleri Müslümanların cesetlerini yiyen Haçlıların torunlarının da aynı İslam düşmanlığını aynen devam ettirdiğini görmeyen, bilmeyen yok. Haçlı sürülerinin yaptığı doğrudan Müslümanların kökünü kazımak anlamına geliyordu, bugün de hedef aynı.
Kaldı ki, geçen yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına yönelik Avrupa kaynakları İngiltere’nin başını çektiği plan ve uygulamalarda aslında Haçlı ruhunun devamından başka bir şey değildi. Hedef İslam dünyasını güçsüz bırakabilmek için başsız bırakma hareketiydi. Bunu başardılar İmparatorluk toprakları üzerinde 60’ı aşkın yeni devletçik oluşturdular. Böylece hem İslam dünyasının zenginliklerinin sömürülmesi kolaylaştırılmış hem de güçsüzleştirilmiş oldu. Görünen o ki, Osmanlı parçalanmış, İslam dünyası başsız bırakılarak sömürüye açık hale getirilmiş olmasına rağmen, Türkiye’yi hâlâ rakip görmekte, Türkiye’nin güçlenerek İslam dünyasına öncülük edecek konuma gelmesini istemiyorlar. Bu duygularını gizlemeye de gerek duymuyorlar.
Türkiye’nin AB ile ilişkileri incelendiğinde bu gerçeği görmemek mümkün değil. Dikkat edilirse, Türkiye’yi ne aralarına alıyorlar ne de kapıdan çekip gitmesini istiyorlar. Türkiye’nin onların istediği ölçüler içinde hareket etmesini, istenenleri itirazsız yapmasını istiyorlar. Bunun içindir ki, yıllardan beri Milli Görüşçüler olarak AB’ni bir Hristiyan Birliği olarak nitelendiriyor, kendi değerlerimizi tümüyle bir kenara bırakıp onlar gibi olmadığımız sürece aralarına almayacaklarını söylüyoruz. Peki, değer yargılarımızı bir kenara bırakıp onlara benzemiş olsak aralarına alırlar mı? Bu soruya evet karşılığı vermek mümkün değil. Çünkü, biz ne kadar onlara benzemeye çalışırsak çalışalım, yasalarımızı onlarınkine benzetmeye çalışsak, 150 yıldan beri bu ülkeyi yönetenler insanımıza örnek olarak Batı’yı göstermiş olurlarsa olsunlar, biz ne kadar yozlaşırsak yozlaşalım Haçlıların Türkiye’ye bakışı değişmemiştir.
Ne var ki, Avrupalıların Türkiye’ye bakışı ve değerlendirişi hiç değişmiyor olsa da bu ülkeyi yönetenler edense Avrupa sevdasından vazgeçemiyorlar. Bu vazgeçemeyiş ise onları şımartıyor, küstahlaştırıyor, bakanlarımızın toplantıları iptal ediliyor, uçaklarının inişine izin vermiyorlar. Kısacası insanımızın onuru ile oynanıyor. Elbette, gelinen bu noktada bunca saygısızlık ve terbiyesizliğin ardından bir taktım karşı yaptırımlar hayata geçirilecektir, geçirilmesi gerekir. Ancak, bunun ötesinde Almanya ve Hollanda’nın sergilediği tavır karşısında şaşırmış gibi bir görüntünün ortaya çıkması dikkat çekicidir. Sanki, Almanya ve Hollanda hiç beklenmedik bir tutum takınmışlar gibi açıklamalar yapılıyor. Halbuki, Almanya ve Hollanda yarında bir başka AB ülkesinden benzer tavırların gelmesi şaşırtıcı değildir. Eğer şaşırtıcı olarak algılanıyorsa bu durum AB konusunda da yanılmış ve aldanmışlığın ifadesinden ibarettir.
Halbuki bazı konularda aldanmaya ve yanılmaya yer olmaması gerekir. Bunun başında da dış politika gelir. Eğer dış ilişkilerimizde yanılma ve aldanma belirleyici olmaya devam ederse bu durum muhataplarımızı daha da küstahlaştırır ve saygısızlaştırır. Bu bakımdan diplomatik olarak sergilenen sayısızlığa karşı bir takım adımlar atılacaktır ama bunların yanında artık şu AB Bakanlığını iptal ederek gerekli cevabın verilmesi gerekiyor. Onlar bizim bakanlarımızın toplantılarını engellerken biz hâlâ bir AB Bakanlığını korursak atacağımız karşı adımların fazlaca bir inandırıcılığı ve etkisi olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.