Ülkenin geleceği halkoylamasına mı bağlı?
Halkoylaması yaklaştıkça vaatler de birbirini kovalamaya başladı. Bunun da ötesinde ülkemizin geleceği sanki halkoylamasında ‘evet’ çıkmasına bağlıymış gibi bir görüntü sergileniyor. Bunun anlamı oylamadan ‘hayır’ çıkması ülkemiz için felaket anlamına geliyor. Propagandada her yola başvurulması ne derecede doğrudur, bunun da ötesinde demokratik kurallara uyar mı ve ne kadar ahlakidir ayrıca tartışmak gerekir. Ancak yapılan açıklamaları hatırladığımızda sanıyorum siz de benim gibi “Dilin kemiği yok” demek durumunda kalacaksınız. Hemen belirteyim ki ister halkoylaması ister seçim kampanyası için yürütülen kampanya sırasında olsun birtakım vaatlerde bulunulmasının yadırganacak bir yanı yoktur. Yeter ki, ölçü kaçmasın, seçmen aklanın ciddiye alınmadığı gibi bir görüntü ortaya çıkmasın. Ve elbette, verilen bazı sözler karşısında insanımız, “Bunların yapılması mademki ülkemiz ve insanımız için bir ihtiyaçtı, şimdiye kadar niçin yapmadınız?” sorusunu akla getirmesin.
Öncelikle olarak ölçünün kaçırıldığını düşündüğüm iki açıklamayı sadece başlık olarak aktarmak istiyorum. İlki bir medya grubumuzun halkoylaması öncesi ekip olarak halkın nabzını tutmak için başlattığı kampanya haberinin başlığını aktarmak istiyorum. Haberin başlığında vatandaşların, “16 Nisan’da bağımsızlığımızı oylayacağız” dediklerine dairdi. Elbette herkes 16 Nisan oylamasını kendine göre değerlendirecektir. Ancak bir anayasa değişikliğinin bağımsızlığımızın oylanması şeklinde nitelendirilmesi eğer gerçekten vatandaşın değerlendirmesi ise ortada çok ciddi bir yönlendirme olduğunu gösterir. Hemen belirteyim ki siyasete siyaset dışı müdahalelerin önünü kesen her türlü düzenlemeye karşı çıkmak mümkün değildir. Ancak bunu bağımsızlığın oylanması şeklinde ifade etmek 16 Nisan’da yapılacak oylamanın mahiyetini değiştirmek anlamına gelir. Çünkü 16 Nisan oylamasından ‘hayır’ oylarının fazla çıkması söz konusu olacaksa böyle bir sonucun ülkenin bağımsızlığını yitireceği şeklinde değerlendirmek işin aslını bilerek ya da bilmeden değiştirmek, hatta toplumu korkutarak yönlendirmek anlamına gelir.
Ölçünün kaçırıldığını düşündüğüm bir başka açıklama örneği de medyada, “Cumhurbaşkanlığı sistemi ticaretimizi 5 kat büyütür” başlığı altında yer alıyordu. Hükümet sisteminin değişikliğinin hızla karar almada tesiri olacağını kabul etmekle birlikte böyle bir değişikliğin ardından ticaretimizin 5 kat büyüyeceğini söylemek desteksiz kalır. Çünkü ticaretin 5 kat büyümesinin ilk şartı üretime dönük yatırımların artırılması ile ilgilidir. Yani üretimi 5 kat artırırsanız ve buna da pazar bulursanız ticaretiniz artar. Aksi halde hükümet etme sistemi değişti diye ticaretin fırlayacağını söylemek en hafif ifadesiyle seçmeni yönlendirmeye yönelik bir propaganda taktiğinden ibaret kalır.
Son olarak da Başbakan Yıldırım’ın medya temsilcileri ile buluşmasında soruları cevaplandırırken yüzde 10 barajının esnetilebileceği ve idam cezasının geri gelmesi taleplerinin CHP ve MHP ‘evet’ derlerse gündeme gelebileceği değerlendirmesidir. Yüzde 10 barajının esnetilmesi ya da indirilebileceği yaklaşımı 14 yıldır neden hiç akla gelmemiş de halkoylamasına sayılı günler kalmışken dillendiriliyor? Gerçekten temsilde adalet isteniyorsa bu yüzde 10 barajının şimdiye kadar çoktan ya kaldırılması ya da yüzde 3’ler seviyesine indirilmesi gerekmez miydi? İdam cezasının tekrar gündeme getirilmesinin ise bu konuda MHP ve CHP’nin destek vereceklerini açıklamalarına bağlamanın da bir anlamı yoktur. İktidar partisi olarak böyle bir değişiklik gündeme getirilir CHP ve MHP’nin tutumunun ne olduğunu milletin görmesine fırsat verilir. Kaldı ki, MHP Genel Başkanı Bahçeli, idam cezasının getirilmesine destek vereceklerini çeşitli kereler açıklamış bulunuyor. Durum bu noktada iken idam cezasının getirilmesi hususunda topun CHP ve MHP’ye atılması bu konuda iktidar partisinin niyeti olmadığını göstermez mi? Çünkü idam cezasının getirilmesi durumunda Türkiye’nin AB üyelik sürecinin iptal edileceği AB yetkilileri tarafından dile getirilmiştir. Yani iktidarın AB kapısından ayrılmaya kesin olarak karar vermeden idam cezasının getirilmesi konusunda öncelik alması söz konusu değildir. Ancak Başbakan Yıldırım da gerek barajın kaldırılması gerek idam cezasının getirilmesi hususunda milletimizin taleplerine ‘hayır’ diyemediği için bu tür açıklamalar yapmaktadır. Yani bunlar ’evet oylarını artırmaya yönelik açıklamalardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.