Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Tarafsız değil, adil olmak önemlidir

Tarafsız değil, adil olmak önemlidir

TARAFSIZLIK mümkün müdür? Ya da tarafsız insan var mıdır? Var ise bunun anlamı nedir? Hemen belirteyim ki, bu tarafsızlık isteklerini ve iddialarını hayatın gerçeğine uygun bulmadım, bulmuyorum. Kanaatimce tarafsız insan olmaz. Çünkü her insanın bir mensubiyet duygusu vardır, olmak zorundadır. Aksi halde halk tabiriyle ot gibi olunur. Bu mensubiyet duygusu bir siyasi partiye karşı olabileceği gibi bir inanca, bir cemaate ait de olabilir. Bunun da ötesinde herkesin adını koymuş ya da koymamış olsa bile ideolojik mensubiyeti vardır. Yani, tarafsızlığın ille de bir siyasi partiye üye olmamak şeklinde algılanması ve takdim edilmesi tam bir oyundur, samimi bir yaklaşım değildir, olmamıştır. Bu bakımdan daha önce de vurguladığım gibi özellikle ülke yönetiminde üst seviyelerde görev yapanların partisiz olmasının istenmesi hayatın gerçekleri ile hiç bağdaşmamıştır. Çünkü partisiz olmak tarafsız olmak anlamına gelmiyor. Bu bakımdan önemli olan partisiz (tarafsız) olmak değil adil olmak, yasalara gönülden bağlı olmak ve yanlışlarının hesabını yasalar önünde verebilmektir. Yönetimde tarafı olduğu kişi ve grupların çıkarlarını korumak değil, tüm toplumun menfaatini gözetebilmektir. Eğer bu yapılamıyorsa bir yöneticinin herhangi bir partiye üye (mensup) olup olmaması önemli değildir.
Yüksek Seçim Kurlu (YSK) tarafından referandumun kesin sonucunun açıklanmasının ardından AK Parti’nin 21 Mayıs’ta olağanüstü kongresini toplayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı genel başkanlığa getirmek için hazırlık yaptığı haberleri üzerine bu tarafsızlık konusu üzerinde yeniden durma ihtiyacı duydum. Eski anayasa gereği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin genel başkanlığını bırakmak zorunda kalışı onun bir anda partililikten partisizliğe geçtiği anlamına gelmediği gibi, 21 Mayıs’ta yapılacak AK Parti olağanüstü kongresinde parti genel başkanlığına seçilecek olması da tarafsız Cumhurbaşkanlığı konumundan partili cumhurbaşkanlığına geçtiği anlamına gelmeyecek. Çünkü Cumhurbaşkanı belki hukuken partisiz (tarafsız) idiyse de fiiliyatta AK Parti’nin kurucu genel başkanı olması hasebiyle bir mensubiyeti ve parti üzerinde hâkimiyeti vardı. Bunun için yapılacak iş fiili duruma hukukilik kazandırmaktan ibaret olacaktır.
 
İnsanların siyasi mensubiyetlerinin hukuki dayanağı o partiye üye olmak, yönetiminde görev almak olsa da bir kimse bir partiye üye olmadan, o partinin yönetiminde görev almadan da partili olabilir. Bir siyasi partinin savunduklarını benimsiyor, tasvip ediyorsa o kişi bir partinin en azından sempatizanıdır. Lafı uzatmadan sonuca gelecek olursak, geçmiş yıllarda ille de tarafsız birilerini cumhurbaşkanı seçeceğiz diye uğraşırken halkın seçtiklerini bir kenara itmek gibi bir sonuç ortaya çıktı. Halbuki, bir ülkede demokrasi varsa  halkın seçtiklerinin bir kenara itilmesi yanlıştır/yanlıştı. Bu yanlış hep yapıldı. Kaldı ki, bir partiye konumu gereği üye olamamış bir bürokratın partisiz yani tarafsız olduğunu kimler nasıl ileri sürdüler bunun da anlaşılır bir yanı yoktur. Tarafsız cumhurbaşkanlığı bir oyundan öte anlam ifade etmiyordu. Belki tarafsızlık kisvesi altında siyasete siyaset dışı müdahalelerin yolu açılmış, bir diğer ifade ile halkın seçtikleri bir kenara itilerek atanmışlar ülke yönetiminde belirleyici oluyordu. Hâlbuki bürokratların halka hesap vermeleri söz konusu değildi. Hesabı siyasiler veriyor ama ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğini, nelerin ülkenin öncelikli konusu olduğuna bürokratlar karar veriyorlardı. Böyle olunca da ülkemiz bir darbeler ülkesi olmaktan öte geçemedi. Yapılan anayasa değişikliğinin kabulü ile belki yıllardan beri sürdürülen tarafsızlık oyununa son verilmiş olacak. Ancak, bu noktada toplumda adaletin hakim olması, yönetim kademesinde olanlar hangi siyasi partiye mensup olurlarsa olsunlar adalet çerçevesinde hareket etmeleri önemlidir. Bunun alt yapısının sağlanması gerekiyor. Eğer, güç bende ne istersem onu yaparım, bunun içinde toplumdan onay aldım mantığı ile hareket edilecek olursa geçmişin anlamsız tarafsızlık peşinde koşmamız ile bugün varılacak sonuç arasında fazla bir fark kalmaz.
Bunun için tarafsızlık değil adil olmak/olabilmek önemlidir. Eğer adil olunamadığında yanlışları düzeltme hususunda yargının alanı genişletilemiyorsa ister tarafsız ister taraflı olunsun netice değişmez. Adaletin olmadığı yerde başka hususların tartışılmasının da anlamı kalmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi