NATO, DEAŞ karşıtı koalisyona katılacakmış!..
Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde Suriye ve Irak’ta DEAŞ terörüne karşı oluşturulan uluslararası koalisyona NATO’nun da katılması için görüş birliği oluşmuş. Haberi ilk okuduğumda ciddi olup olmadığı konusunda tereddüde düştüm. Çünkü DEAŞ’a karşı oluşturulan koalisyonda 68 ülke bulunuyor ve bunların içinde tamamı olmasa bile NATO üyesi ülkelerin çoğu bulunuyor. Buna rağmen DEAŞ’la mücadelede NATO’nun devreye sokulmak istenmesi bu terör örgütünün gücünü abartmak değilse bir başka maksat mı söz konusu diye insan düşünmeden edemiyor. Niçin böyle düşündüğüme gelince, Türkiye ÖSO ile birlikte yürüttüğü Fırat Kalkanı Operasyonu ile hem YPG’yi hem de DEAŞ’ı belirlediği sınırların dışına attı. ABD ve koalisyon güçleri baktılar ki Türkiye terör örgütünün kökünü kazıyacak hemen devreye girerek harekâtın durdurulmasını istediler. Türkiye’nin başarısını engelleyen ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri aylardan beri dar bir alandan DEAŞ’ı atmayı becerememiş ya da becermek istememiş, bunun üzerine de NATO’yu devreye sokmak için harekete geçilmiş görünüyor. Bu yaklaşım, yani NATO’nun DEAŞ ile mücadelede devreye sokulmak istenmesinin bir başka planın ilk adımı olabilir diye düşünmek yanlış olmasa gerek. Çünkü Türkiye’nin ÖSO ile başarılı olduğu bir mücadelede ABD ve 68 ülkenin katıldığı ilan edilen koalisyon güçlerinin başa çıkamadığını kabul etmek insan aklının devre dışı kalması anlamına gelir.
Kaldı ki, bölgemizin bugünkü karmaşanın içine sürüklenmesinin sorumlusu olan ABD ve koalisyon güçleri olduğu düşünüldüğünde bugüne kadar özellikle DEAŞ’ın devre dışı bırakılmasında bu ülkelerin başarılı olmadığını düşünmek sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır. Bu arada DEAŞ ile mücadelede Rusya’nın da ABD ve koalisyonun yanında mücadelenin içinde olduğu düşünülürse, DEAŞ ile tüm dünyanın başa çıkamadığı gibi bir görüntü ortaya çıkar. Bu ise gerçekçi bir yaklaşım değildir. Böyle olunca da bölgemizde NATO’nun devreye sokulması bölge ülkelerine verilmek istenen yeni şeklin bazı devletler eliyle değil de uluslararası bir askeri örgüt eliyle verilmek istendiğini akla getiriyor. Böylece işlenen cinayetler ve milyonlarca insanın ülkelerini terk etmek zorunda kalışı sebebiyle ABD başta olmak üzere Haçlı ittifakına dâhil ülkelerin dünya kamuoyu nazarında itibar kaybetmesinin önüne geçilmek istendiği düşünülüyor olabilir. Kısacası, ABD’nin başını çektiği Batı dünyasının İslam dünyasına yönelik planlarının bitmediği görülüyor.
Aslında Haçlı-Siyonist ittifakının İslam dünyasını bölme ve sömürme planlarının sona ermemiş olmasının yadırganacak bir yanı yok. Üzerinde düşünülmesi ve sorgulanması gereken husus, İslam dünyasının bu gerçeği görmemesi ya da görmek istememesi, bunun da ötesinde Haçlı-Siyonist ittifakının uygulamakta olduğu planda bazen doğrudan bazen dolaylı olarak rol almasıdır. Bunun da ötesinde Siyonist-Haçlı ittifakının İslam dünyasına yönelik böl, parçala ve yut politikasında gerekli silahların parasını finanse eder bir görüntü vermesidir.
Özellikle de DEAŞ terör örgütü ile başa çıkılamıyormuş görüntüsü verilmesi, bunun sonucu olarak da NATO’nun devreye sokulmasının doğal bir olaymış gibi gösterilmesi ve bu durumun başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının normal görmesidir. Elbette, sömürülmeye razı, hatta cellâdının eline ipi veren mahkûmun konumunu kabullenmeye devam ettiğimiz sürece Haçlı-Siyonist ittifakının planı uygulanmaya devam edilecek, dökülen kan ve gözyaşına sessizce rıza göstermek durumundaki konumumuz devam edecektir. Ramazan ayının ilk gününü yaşadığımız şu günler dilerim İslam dünyasının uyanışına vesile olur. Bu uyanış sağlanabilirse önümüzdeki ramazanlar ömrü olanlar için huzur ve barış ortamında geçebilir. Uyku halimiz sürdüğü müddetçe payımıza hep acı ve sömürülmek düşecektir. Haçlı-Siyonist ittifakının oyununu sahneden indirmenin yolu birlikten ve İslam kardeşliğinden geçiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.