Her zaman, herkes için adalet
Sürekli olarak yargı kararlarının tartışılıyor olması ister istemez yargıya güveni sarsıyor. Siyasi ve ideolojik gruplar yargı kararları isteklerine uygun olduğunda alkışlıyor, uygun olmadığında eleştiriyorlar. Hâlbuki, yargının sürekli eleştiriliyor olmasının toplumsal huzuru ve barışı tehdit ediyor olduğu da bir gerçek. Diyebilirim ki, bu ülkede özellikle siyasiler herkes için adalet istemek ve bunu da samimiyetle savunmak, hatta bizim gibi düşünmeyenlerin haksızlığa uğraması halinde onlarla ortak bir tavır sergileyebilmek gerekir. Böyle olmaz ise dün bir başka grubun haksızlığa uğraması karşısında bu haksızlığı sergileyenlere her ne sebeple olursa olsun alkış tutuluyorsa, bir başka zaman o çevreler haksızlığa uğradığında yanlarında kimseyi bulamazlar/bulamıyorlar. Ağızlarını her açtıklarında tarafsız ve bağımsız yargıdan söz ediyorlar ama hoşlarına gitmeyen kararlar gündeme geldiğinde acımasızca yargıyı eleştiriyorlar. Yargının eleştirilemez olduğunu söylüyor değilim ama bu eleştiriler toplumsal ikiyüzlülük halini almışsa o ülkede ipin ucu kaçmış demektir. Ve artık adaletin mülkün temeli olduğundan söz etmek anlamsızlaşır. Toplumsal ikiyüzlülükten kurtulmak için demokrasi, eşitlik, hak ve özgürlükler konusunda toplumda ortak bir tarifin oluşması gerekiyor. Toplumun bir kesimi hak ve özgürlükleri, demokrasiyi dillerinden düşürmezken bu hakları sadece kendileri için istiyor, kendilerinden farklı düşünen ve inananlara çok görüyorlarsa ortada bir samimiyetsizlik, ikiyüzlülük olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunun için sadece herkes için adalet istemek yeterli olmuyor, her zaman ve herkes için adalet isteğini sadece sözlü olarak dile getirmek değil, aynı zamanda bu söylenenlerin her şartta savunucu olmak gerekiyor.
Bu ülkede insan hakları ve özürlükleri herkes istiyor olmasına rağmen yargı kararlarının eleştiri konusu olmasını hak ve özgürlükleri istemek konusunda samimiyet eksikliğinden ileri geldiğini söylemek yanlış olmasa gerek… Hak ve özgürlüklere sahip çıkılırken, her kesimin hak ve özgürlükleri sadece kendileri için istiyor oluşu sebebiyle ülkemizde hak ve özgürlük konusunda ortak bir anlayışın ortaya çıkması mümkün olmuyor. Her kesim adalet, özgürlük ve demokrasi istemesine rağmen bu ikiyüzlü tavır sebebiyle her dönemde haksızlığa uğrayanlar bir başka kesim tarafından yalnız bırakılmış, hep birlikte haksızlık karşısında ortak tepki ortaya konulmamış/ konulamamıştır. Böyle olunca da her devirde gücü ellerinde bulunduranların dediği olmuş, demokrasi, hak ve adalet onların arzuları istikametinde tecelli etmiştir. Bu ise belli kesimler için hak ve adaletin yok edilmesi anlamına gelmiştir.
Hâlbuki, her dönemde herkes için adalet arzusu samimi olarak özümsenebilmiş, benim gibi inanmayan ve düşünmeyenlerin de hak ve özgürlükleri vardır anlayışı hâkim olsaydı mağduriyete uğrayanlar hiçbir zaman yalnız kalmazlardı. Bu noktada yaşadığım olaylardan sadece birini örnek olarak vermek istiyorum.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından tüm siyasi partiler ve farklı ideoloji mensupları takibata uğramış cezaevleri onlarla doldurulmuştu. Yıllar süren yargılama dönemleri başlamıştı. Her kesimin aynı anda mağdur edilmesi farklı görüş sahiplerini bir araya getirecek bir ortamın oluşması gerekirdi. Hatta bu hususta bir gelişmede olmuştu. Bu ortamda Kenan Evren’e verilmek üzere bir dilekçe hazırlanmıştı. Bu hareketi başlatanlardan bir tanıdık söz konusu dilekçeye imza atıp atmayacağımı sormuş bende atabileceğimi söylemiştim. Benimle birlikte Milli Gazete’den iki yazar arkadaş daha aynı dilekçeyi imzalamış, ortak bir dayanışma ortaya çıkmıştı. Ancak, Evren’e verilen aydınlar dilekçesi ve altındaki imzalar ertesi gün medyada yer aldığında attığımız imzalardan bahsedilmediğini görünce, bizden imza atıp atmayacağımızı soran arkadaşı arayarak durumu sordum. Bana ilk gruba bizim imzaların yetişmediğini, ikinci bir grup imzayı da takdim edeceklerini belirterek, ancak, dilekçede imzası olanlar hakkında dava açılacağını, buna rağmen imzalarımızın kalmasını isteyip istemediğimizi sordu. Bizde baştan böyle bir durumun ortaya çıkabileceğini düşündüğümüzü, imzalarımızın arkasında olduğumuzu belirttik. Buna rağmen ikinci grup imza sahipleri arasında da ismimizin çıkmadığını görünce, ilgili arkadaşı tekrar aradığımda özür dileyerek dilekçede imzası olan bir ismin bizlerle aynı yerde imzasının olmasını istemediğini bu sebeple de bizim imzaları çıkardıklarını söyledi. Sanıyorum daha fazla bir yoruma gerek kalmıyor. Kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayanlarla aynı yerde imzalarının bulunmasını istemeyenlerin, kendilerinden başkaları için hak ve özgürlük istemelerini beklemek mümkün olabilir mi?.. Bu sağlıksız ruh hali bugün de değişmedi. Öyle ise öncelikli olarak toplumun tüm kesimlerinin her zaman ve herkes için adalet anlayışında samimi olarak birleşmesi, bu husustaki ikiyüzlülüğün son bulması gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.