Birleşmiş Milletler (BM) Venezuela’yı uyarmış… Sebep, ABD’nin desteklediği muhaliflere yönelik Maduro’nun harekete geçmesi, içeride çatışmaları önlemek ve huzuru sağlamak için aldığı tedbirler soncunda ABD yanlısı bazı eylemcilerin hayatını kaybetmiş olmasıdır. Halbuki, aynı Venezuela’da kısa bir süre önce darbe girişimi oldu ve bu gir işim hükümete bağlı güçler tarafından bastırıldı. Çatışmalar sırasında iki taraftan da insanlar öldü. Ama bugün Venezuela’yı uyaran BM’nin sesi darbecilere kınamak adına hiç çıkmamıştı. Mısır’da seçimle işbaşına gelen Mursi’yi deviren darbecilere karşı sesinin çıkmadığı, hatta Siyonist-Haçlı ittifakı üyesi ülkelerin darbecilere destek vermiş oldukları unutulmuş değil. Darbeci Sisi Almanya’da kırmızı halı serilerek karşılanmıştı. Uzağa gitmeye gerek yok, bir yıl önce ülkemizde yaşanan darbe girişimi sırasında 250 insanımız hayatını kaybetmiş olmasına rağmen sesleri çıkmaz iken katillere kucak açmışlar, yüzlercesi Almanya ve ABD’ye sığınmış durumda. Kısacası Siyonist-Haçlı ittifakının gözdeleri darbeciler ve terör örgütleri olduğu gerçeği artık tüm çıplaklığı ile ortada duruyor.

Böyle olunca mazlum milletler ve mensubu oldukları ülkelerin yöneticilerinin harekete geçmeleri gerekiyor ama hepsinin üzerine sanki ölü toprağı serpilmişçesine kendilerine karşı sergilenen bu haksızlık karşısında seslerini bile çıkarmıyor/çıkaramıyorlar. Bu arada Venezuela’daki darbe girişiminin arkasında olduğu gibi ülkemizdeki darbe girişiminin arkasında da ABD ve koalisyon ortaklarının olduğu hususunda kimsenin tereddüdü yok. Kısacası, geçmişten bugüne gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsindeki darbe ve darbe girişimlerinin arkasında, hatta içinde başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere ABD ve yandaşlarının olduğu da hatırlandığında diyebiliriz ki, öncelikli olarak Haçlı-Siyonist ittifakını darbesever olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Bunun yanında ikinci özellikleri ya da aşkları da son yıllarda terör örgütleri olduğunu da unutmamak gerekiyor. Böyle olmasaydı Suriye’de yeni bir oluşum için çalışan YPG terör örgütüne son birkaç ay içinde ABD yaklaşık 1200 TIR silah gönderir miydi? Denebilir ki, sahip olduğu silahı ülkeler istediklerine satar ya da verebilirler. Böyle bir yaklaşımı doğru bulmak kendi ipimizi çekmek anlamına gelmez mi?

Bu arada dünkü gazetelere yansıyan bir haber özellikle ABD’nin “terör severliğinin” üzerine tüy dikmiş oldu. Gazetelerde, “Rus silahıyla Amerikan yardımı” başlığı altında yansıyan haberde, “PKK’nın Suriye kolu YPG’nin, Azez’de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mevzilerine ateş açtığı bir görüntü yayınlandı. Görüntüde Rus yapımı anti-tank füzesi kullanılıyordu. Güvenlik uzmanları, ABD’nin Rus silahlarını satın alıp YPG’ye verdiğini söylediler” deniyordu. Kısacası, ABD’nin “terör severliği” öyle bir noktaya gelmiş ki, Suriye’ye silah sevkiyatını hızlandırmak için parasını verip Rusya’dan alıyor ve terör örgütüne ulaştırıyor.

Yine medyaya, “PKK’ya 6 ayda devlet sözü!” başlığı atında yansıyan haberde de şu değerlendirme yapılıyordu:

“Pentagon ve ABD Dışişleri’nden 15 kişilik bir heyet PKK ile Ayn İsa’da gizli bir görüşme yaptı. ABD, görüşmede PKK’ya 6 ayda devlet sözü verdi. ABD’liler teröristlere, ‘Bölgelerinizde seçim altyapısını oluşturun, Ocak 2018 referandumunda devlet olacaksınız’ vaadinde bulundu.”

Seçilmiş iktidarları darbe yoluyla iş başından uzaklaştırmayı strateji haline getirmiş olanların terör örgütlerine yönelik bu muhabbetinin yadırganacak bir yanı yoktur. 5 devletin kontrolüne terk edilmiş bir BM’nin de darbeye karşı koyan Venezuela’yı kınaması da sürpriz değildir. Dünyanın insaflarına terk edildiği 5 ülke için önemli olan İsrail’in güvenliği ve kendi ülke çıkarlarıdır. Rejimin şekli onları hiç ilgilendirmiyor. Onlar için önemli olan, yönetimin başındakiler ister seçimle ister darbe ile gelmiş olsun Haçlı-Siyonist ittifakının isteklerine göre hareket edip etmedikleridir.