Mekânın Cennet Olsun Reşat (Yazıcı) Ağabey
Milli Gazete’de işe başlamama, Ankara Bürosu’na bir çay içmek ve Ankara Temsilcisi Abdullah Lelik ile sohbet etmek maksadıyla 1974 yılı Ağustos ayının son günlerinde ziyarete gitmemin vesile olduğunu daha önce belirtmiştim. Gazetenin ilk bürosu Rüzgârlı Sokak’taydı. Bizim mesleğe başladığımız yer de burasıydı. Böyle olunca sokaktaki tüm gazeteciler birbirimizi tanırdık. Az ya da çok bir ilişki içindeydik. O yıllar ideolojik farklılıklar bugünkü gibi ilişkileri çok fazla şekillendirmez, meslektaş olmak belirleyici olurdu. Söz gelimi Rüzgârlı Sokak’ta hangi gazetede çalışıyor olursanız olun, herkes sizi, siz de onları tanırdınız. İstanbul’da Cağaloğlu, Ankara’da ise Rüzgârlı Sokak deyince akla gazeteler ve basın gelirdi. Zamanla İstanbul’da Cağaloğlu, Ankara’da Rüzgârlı Sokak eski özelliğini kaybetmeye başladı. Gazeteler, özellikle de matbaalar farklı yerlere, daha doğrusu havaalanlarına yakın semtlere taşınmaya başladılar.
Milli Gazete, Rüzgârlı Sokak’tan bürosunu erken taşıyanlardandı. Baskısı yine Rüzgârlı Sokak’ta yapılırdı ama idare merkezini Kızılay Demirtepe’ye taşımıştı. Milli Gazete’nin Demirtepe’deki bürosu uzun yıllar aynı bina içinde kat farkı ile devam edip gitti. Hatta bir ara Ayrancı’ya gitti, 1980 darbesinin ardından tekrar Demirtepe’ye eski binaya taşındı. Buradaki bürosunu ziyaretim hayatımın dönüm noktasını ve geçtiğimiz gün kaybettiğimiz, kendisini hep rahmetle, sevgiyle ve saygıyla anacağım Reşat Yazıcı Ağabey ile tanışmama vesile oldu. Çünkü ziyaretim devam ederken büroya gelen Hasan Aksay Ağabey rahmetli Erbakan Hocamın Başbakan Yardımcısı olarak Doğu’ya bir haftalık gezisi olacağını, bu geziyi gazete adına takip edip edemeyeceğimi sordu. O tarihlerde rahmetli Salih Özcan’ın aylık Hilal dergisini çıkartıyordum ve yazlarını matbaaya vermiş, dizilip gelmesini bekliyordum. Yani boş vaktim vardı. Hasan Aksay Ağabey’in teklifine evet dedim ve ertesi sabah (25 Ağustos 1974 ) Ankara’dan birkaç gazeteci ile birlikte Muş’a hareket ettik. Erbakan Hocamın o gece Muş’ta bir kapalı salon toplantısı vardı ve ertesi gün Malazgirt Meydan Savaşı’nın yıl dönümü törenlerine Başbakan Yardımcısı olarak katılacaktı. Sabah Erbakan Hocamın evinin önünde buluştuğumuzda Reşat Yazıcı Ağabey’le birlikte gideceğimizi öğrendim. Çünkü Hocamın Basın Danışmanlığı’nı yapıyordu. İlk etkisi inançlı, edep timsali, kibar bir insan olduğu idi. Bu kanaatim uzun yıllar birlikte olduğumuz Reşat Ağabey hakkında hiç değişmedi. Bugün geriye dönüp baktığımda beni bir kez olsun incitmediğini düşünüyorum. Ne var ki, son yıllarda hiç görüşememiştik. Samsun’a gittiğini duymuştum. Bir ay kadar önce yine geçmişte birlikte çalıştığımız foto muhabiri Kenan Yılkıcı arayarak Reşat Ağabey’in hastalandığını, eşinin de rahatsız olması sebebiyle huzur evine yatırıldığını haber verdi. Hemen ziyaretine gittik ama rahatsızlığı ileri safhada olduğu için görüşme imkânımız olmadı. Ölüm haberini Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in mesajı ile aldım. Bu haber beni 44 yıl ötelere taşıdı. Birlikteliklerimiz gözümün önünden geçip gitti. Onun özellikle mesleğe yeni başlamış gençlere hep ağabeylik yapması, destek vermesiydi. İnançlı ve inancının gereğini yerine getirmek hususundaki hassasiyetini hatırlıyorum. Diyebilirim ki, gazeteciliği seçmiş İslami hassasiyeti olan gençlere Ankara’da destek olan 2-3 ağabeyden birisiydi.
Cenaze namazının ardından defnedileceği yere giderek görevimizi yapmaya çalıştık. Ancak yüreğimde oluşan burukluğu bir türlü gideremedim. Allah rahmet eylesin, mekânını cennet etsin. Âmin. Reşat Ağabey; biz senden hoşnuttuk, dilerim sende bizden hoşnut olarak ahirete intikal etmişsindir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.