Dolara esaretten kurtulmak!..
Gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini dolara bağımlılığın ne ölçüde tahrip ettiği araştırıldığında ortaya ciddi bir tablo çıkacağını düşünüyorum. Bu bakımdan Türkiye olarak son yıllarda başta komşularımız olmak üzere bazı ülkelerle milli para ile ticaretin gündeme gelmesi ve bu hususta anlaşmaların imzalanması ülkemizin dolara esaretten kurtulması yönünde atılmış ciddi bir adımdır. Ancak, bu ikili anlaşmalar yararlı olmakla birlikte soruna köklü çözüm bulmaktan uzaktır. Köklü çözüm dolara karşı yeni bir para biriminin uygulamaya konulmasıdır. Rahmetli Erbakan Hocam bu meseleye çözümü İslam Birliği’nin kurulması ve bunu takiben İslam ülkeleri arasında İslam Dinarı adını verdiği bir ortak para birimine geçilmesi şeklinde ortaya koymuştu. Böyle bir durum mümkün mü, diye sormanın anlamı yoktur. Avrupa Birliğidenen Haçlı ittifakı birbirlerini yerle bir ettikleri İkinci Dünya Savaşı’nın ardından daha 14 yıl geçmişken bu birliğe giden yolda adım atmış ve çok geçmenden bugünkü Avrupa Birliği’ni kurmuşlardır. Hâlbuki İslam ülkeleri arasında Avrupa ülkelerinde yaşandığı gibi bir yıkım savaşı olmamıştır. Sadece, Haçlı-Siyonist ittifakının İslam ülkelerini rahat sömürmek için İslam dünyasında oluşturduğu bir takım fitne akımları vardır ki bunları aşmak imkânsız değildir.
Her fırsatta Merkez Bankası’ndaki döviz rezervinin miktarı gündeme gelir. Hatta bu miktarın artmış olması iktidarlar için övünç kaynağı gibi de kullanılır. Hâlbuki Merkez Bankası’nda oluşturduğumuz döviz rezervi dış ticaret fazlamız ile meydana gelmiyor. Aksine dış ticaretimiz açık vermekte, bu açık da genellikle iç ve dış borçlanma ile kapatılmaktadır. Borç demek ise beraberinde ödenen faizi gündeme getirmekte, bu da küresel sermaye sahiplerini insanımız fakirleşirken zenginleşmesini, kısacası sömürüyü gündeme getirmektedir. Bugün sıkça medyaya yansıyan, “Bankalara güç yetmiyor” şeklindeki haberler küresel sermayeye olan ihtiyacın etkisini gözler önüne seriyor. Küresel sermayeye bir diğer ifadeyle dolara esaretten kurtulmadığımız sürece bankalara güç yetirmek kolay olmayacaktır. Eğer bu ülkeyi yönetenler her fırsatta faiz oranlarının yüksekliğinden, bunun da büyümeyi, bir diğer ifadeyle yatırım ve üretimin artırılmasını engellediğini, bunun için bankaların faiz oranlarını düşürmeleri gerektiği açıklamalarına rağmen bankalar ayak diretiyor, bu cesareti bulabiliyorlarsa bunun sebebi dolara esarettir. Olay sadece pek çok ülkenin dolara bağımlılığı sebebiyle küresel sermayeye sürekli olarak faiz ödemek zorunda kalışından da ibaret değildir. Petrol zengini bazı ülkeler paralarının önemli bir kısmınıABD bankalarında tutarak kendi paraları ile küresel sermayenin sömürüsüne katkıda bulunuyorlar. Diyebiliriz ki, dolara bağımlılık ülkelerin bir anlamda esaret belgesi niteliğindedir. Meseleye bu açıdan bakıldığı takdirde Rahmetli Erbakan Hocamın yıllar boyu niçin ille de İslam Birliği ve İslam Dinar’ına geçilmesi için mücadele ettiği tüm açıklığı ile görülebilir.
Bu bakımdan komşularımızla yerli paralarla ticaret yapılması dolara bağımlılıktan kurtulmanın ilk adımı olabilse de yeterli değildir. Bunun yanında üretim seferberliğine ihtiyaç vardır. Ancak üretim seferberliğinden istenen sonucun alınabilmesi için maliyeti artıran faizlerden kurtulmak gerekiyor. Netice itibarıyla her durumda İslam dünyası kendi ekonomik sistemini hayata geçirmek durumundadır. Aksi halde gerçek anlamda bağımsızlıktan söz etmek mümkün olmaz. Eğer bankaların karları bir gazetemizde yer alan haber gibi bu yıl 50 milyar lirayı bulacak, bunun yanında faiz indirimi konusunda bankalara söz geçiremiyorsak siyasi bağımsızlığımıza rağmen ekonomik bağımsızlığa sahip olmadığımızı söylemek yanlış olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.