SDG’li Silo bilinmeyen bir şey söylemiyor!..
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) eski sözcüsü Talal Silo’nun açıklamaları günlerden beri gazetelerde sayfa sayfa tefrika ediliyor. Sanırsınız ki, Silo’nun söylediklerini Türkiye ilk defa duyuyor, bilinmeyenleri ifşa ediyor. Hâlbuki tüm açıkladıkları geçmişte medyaya yansımış hususlar. ÖzellikleABD ’nin PYD’ye verdiği silahların nereye ve kimlere gittiğinden, DEAŞ ile ABD kontrolünde çeşitli kereler nasıl işbirliği yapıldığına varana kadar açıklamalarda bulunuyor. Tüm bu benzer açıklamalarla ilgili çeşitli kereler düşüncelerimizi ifadeye çalıştık.
Bu arada dünkü gazetelerde yine Silo’nun açıklamaları, “ABD 3 kez DEAŞ’ın kaçmansa izin verdi” başlığı altında yer alan haber bana bir başka hususu hatırlattı. Haberde, DEAŞ’ın ABD kontrolünde olduğu vurgulanarak ne zaman DEAŞ’a yönelik bir saldırı söz konusu olacaksa önce ABD tarafından teröristlerin bulundukları yerlerden tahliye edildiğine dikkat çekiliyordu. Tüm bunlar bilinmeyen hususlar değildi. Ve tüm bu açıklamalar olayların başlangıcına değil sonuçlarına dikkat çekiyordu. Hâlbuki olayları doğru değerlendirmenin ilk şartı işin başına dönmek, gelişmeleri başından itibaren doğru bir zemine oturtmakla mümkündür. Bu ise, Pakistan ’da ortaya çıkan ve Afganistan’a sevk edilen Taliban’dan, hatta daha öncesinden PKK ’nın ortaya çıkışından, YPG/PYD’ye ve DEAŞ’ın birden bire nasıl ortaya çıkıp bir anda Irak ve Suriye’nin önemli bir bölümünün nasıl işgal ettiğine bir yolculuk yapmak gerekir. Böylece olayların başlangıcını tespit etmiş oluruz ki, ondan sonraki gelişmeleri doğru okumak mümkün olsun. Bugün ABD’nin 3 kez DEAŞ’ın kaçmasına izin vermiş olmasından çok, DEAŞ’ın kimler tarafından nasıl meydana sürüldüğünün daha başlangıçta görülmesi ve bilinmesi gerekmez miydi?
Bu tespit yapılabildiği takdirde Afganistan’a ABD ve müttefiklerinin NATO’yu da kullanarak işgal ederek yerleşmeleri, Irak’ın niçin işgal edildiği ve Suriye’nin birden bire nasıl olup da bir karmaşanın içine itildiği, bir süre öncesine kadar Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapan Türkiye’nin bu olayların içine sürüklendiği, bunların gerçek sorumlularının kimler olduğu görülürdü. Bu tespit yapıldıktan sonra sorumlularından hesap sorulması gündeme gelir. Eğer hesap sorulmaz/sorulamazsa tüm bu gelişmeleri bilmenin bir anlamı yok. Hatta bölgemizdeki hâkim güç karşısında bir sinme bile söz konusu olabilir. Bunun da ötesinde bölgemize musallat edilen terör örgütlerinin Irak ve Suriye petrollerinin yağmalanması, hatta bölgemizdeki petrol gelirlerine bir takım bahanelerle el konulmasını görmezden gelmek kolaylaşır. Hâlbuki tüm bunları başından beri doğru okumak, tüm bu katliam ve soygunlar karşısında İslam dünyasında toplumsal duyarlılığın harekete geçmiş olması gerekir. Böyle bir duyarlılık oluşmuyorsa, Talal Silo’nun açıklamaları bir macera romanı okumasından öte bir anlam ifade etmez. Hâlbuki Silo’nun anlattıkları bir hikâye ya da roman konusu değil, uzun yıllardan beri İslam dünyasının yaşadığı soygun ve acıların ifadesidir.
Bugün DEAŞ, YPG/PYD ve PKK’nın ABD’den bağımsız hareket etmediğini söylemek, yaşanmış olayları iptal etmediği gibi akan bunca kan ve gözyaşını telafi etmiyor. Yaşananların telafisi mümkün olmayabilir ama benzer olayların hiç olmazsa bundan sonra tekrarlanmaması için İslam dünyasının harekete geçmesi gerekiyor. Eğer, bu sağlanamıyorsa hiç olmazsa dün bir başka safta iken bugün saf değiştirmiş olanların açıklamalarını günlerce tefrika etmenin hiçbir faydası olmayacaktır. Kaldı ki, saf değiştirmeler her zaman gerçeği görüp duyulan pişmanlık sonucu olmaz. Bir takım kimseler şartlara göre saf değiştirebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.