Suriye’de sadece Türkiye barış istiyor
Suriye’de çatışmaların önlenmesini gerçekten istedikleri halde ABD ve Rusya’nın buna gücü yetmiyor mu? Soruyu tersten soracak olarsak, Suriye’de barışı ABD ve Rusya istediği halde çaresiz mi kalıyorlar? Bu sorulara ‘evet’ demek mümkün değil. Böyle olunca da Suriye’de akan kanın, hayatlarını kaybeden insanların sayılarının her geçen gün artıyor olması ABD ve Rusya’nın umurunda değil demektir. Onlar için akan kandan çok çıkarlarının devamı önem kazanıyor. Özellikle ABD yönetiminin İslam dünyasına yönelik politikalarının esasını kan ve gözyaşının devamı oluşturuyor. Diyebiliriz ki kandan beslenen vampirlere benziyorlar. Bu arada Rusya’da olaylara seyirci kalarak, çıkarlarını koruma hususunda her türlü masada kendisine yer bulmak adına barıştan yana görüntü vermeye çalışıyor.
Suriye’de bu gün gelinen noktada ABD ve Rusya’nın Esad’ın iş başından uzaklaştırılmasını istemediklerini, gelişmelerin bunu gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar ABD, Rusya’ya göre Esad’a biraz daha mesafeli görünüyor olsa da aslında her iki ülke de Esad’sız bir Suriye’ye en azından şimdilik evet demiyorlar. Giderek ABD ve Rusya’nın Suriye’deki varlıklarını artırdıkları, sahip oldukları üsleri hem sayıca hem de güç olarak genişlettikleri hatırlandığında, iki ülke de Suriye’de her geçen gün biraz daha yerleşiyorlar ve bu hususta da ABD ile Rusya arasında ilan edilmemiş bir mutabakat vardır. Diyebiliriz ki, Suriye’de barış sağlanıp çatışmalar son bulsa bile Türkiye bundan böyle güneyinde ABD ve Rusya ile komşu olacak. Bunlara ilaveten bir de YPG ve PYD terör örgütlerini ABD ve Rusya Türkiye’ye sınır komşusu yapmanın adımlarını atıyorlar. Şimdiye kadar YPG/PYD’yi silahlandıran, eğiten, maddi destek veren ülke olarak ABD görünüyor olsa da Rusya da söz konusu terör örgütlerinden fazlaca rahatsız görünmüyor. AB ülkelerinin PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettiklerini açıklasalar da her türlü desteği sürdürdükleri gibi Haçlı-Siyonist ittifakının ülkeleri söz konusu Türkiye ve diğer İslam ülkeleri olduğunda birlikte hareket ediyor, terör örgütlerine destek hususunda birbirleri ile yarışıyorlar. Açıklamalarında bunun tersini söylüyor olmaları hiçbir anlam ifade etmiyor.
Böyle olunca da İslam ülkelerinin bu Haçlı-Siyonist ittifakına karşı birlikte hareket etmeleri mecburiyeti var. Bugün için kendilerini tehlikenin dışında görüyor olan ülkelerin de bir gün aynı tehlike ile yüzleşeceklerini unutmamaları gerekiyor. Çünkü ABD dost ve müttefik ilan ettiği ülkelere bir gün geldiğinde her türlü tehdidi savuruyor, bazılarında darbelerle iktidarları değiştiriyor, bazı ülkelerin parasını ödedikleri silahların teslimini bile yapmıyorlar. Bazen de Müslümanların paralarına el koymayı bile hakları sayıyorlar.
Hemen belirteyim ki Haçlı-Siyonist ittifakının giderek fütursuzlaşan saldırıları bazı ülkeleri konumlarını yeniden belirleme ihtiyacına itmiş bulunuyor. Söz gelimi Pakistan ABD ile askeri ve istihbari bilgi paylaşımını durdurmuş bulunuyor. Bu bir bakıma ABD’ye, “Yeter artık. Biz sizin müstemlekeniz değiliz” demektir. Benzer tavrın yayılması hiç kuşkum yok ki Haçlı ittifakına diz çöktürebilir. Elbette bunun bir bedeli olacaktır. Bu bedelin ödenmesini Müslümanlar ve yöneticileri göze alabildiklerinde, şimdiye kadarki teslimiyetlerinin hiçbir anlamı olmadığını göreceklerdir. Yeter ki, Müslümanlar sömürüden kurtularak, tam bağımsızlıklarını ilan etsinler. Ödeyecekleri bedel çok şey kazandıracaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.