ABD’nin düşmanlığından şüphesi olan var mı?
ADANA İncirlik Üssü’nün terör örgütlerine destek için kullanıldığında, NATO’nun ABD’nin emrinde hareket ettiğinden, Suriye’nin parçalanarak burada bir Kürt bölgesi oluşturulmak istendiğinden, böyle bir bölgenin oluşturulmasının İsrail’in ana hedeflerinden biri olduğundan bir başka ifadeyle Irak benzeri yeni bir İsrail oluşturmanın peşinde olduklarından şüphesi olan, hâlâ bu gerçeği görmeyen/göremeyen kaldı mı merak ediyorum. Çünkü şu sıraladığım hususlar öylesine ortadaki bölgenin geçmişini inceden inceye bilmeye, hatta bölgemize yönelik İngilizlerin yüz yıllık planının her fırsatta hayata geçirilmek için uğraşıldığını herkes biliyor. Bu arada ABD’nin Filistin’e yönelik mali yardımı şu günlerde askıya aldığını açıklaması ABD-İsrail birlikteliğinin bir ifadesi değil mi? Soruları çoğaltmak mümkün. Ancak, soruları çoğaltarak kafa karıştırmanın bir anlamı yok. Artık biliyoruz ki ABD’ye dost musun, düşman mı? diye sormanın manası yok. Çünkü bu tür sorular ABD ve İsrail’e yarıyor, onlara zaman kazandırıyor. Türkiye’nin atması gereken adımların atılmasını geciktiriyor.
Bu noktada atılması gereken adımların neler olduğu akla gelebilir. İlk husus sınırımızın hemen gerisinde bir terör yapılanmasının oluşmasını engellemektir. Bu hususta yöneticiler gerekli hazırlığı yapmış, gerekli uyarıları çok net bir şekilde günlerden beri yapıyorlar. Ancak, terörist oluşumun beli kırılsa bile, bölgemize yönelik Haçlı-Siyonist ittifakının ortak planının iptal edileceğini düşünmek doğru olmaz. Bunun yanında Türkiye olarak atılması gereken iki önemli adım vardır. Bu adımlardan ilki İncirlik Üssü’nün bölgemizdeki terör örgütlerine lojistik destek sağlamasını engellemek için kapatılmasıdır. İkinci adım ise NATO mademki sınırlarımızın hemen ötesinde bir terör yapılamasının oluşturulması karşısında sesini çıkarmıyor/çıkaramıyor bir bakıma ABD’ye teslim olmuş durumda, o zaman bu örgüt içinde durmaya devam etmemizin bir anlamı kalmıyor. Çünkü NATO kurulduğu günden beri bu örgütün üyelerine yönelik bir saldırı ya karşı harekete geçeceği, bir diğer ifadeyle üye ülkelerin sınırı aynı zamanda NATO’nun sınırı olarak ilan edildiğine göre bir uluslararası örgüt kendi sınırlarını korumak hususunda her ne sebeple olursa olsun aciz duruma düşüyorsa o örgüt içinde Türkiye’nin bulunmasının anlamı yoktur.
Bu köşede çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Varşova Paktı’nın dağıtılması ile birlikte NATO’nun varlık sebebi ortadan kalkmış durumdaydı. Bu gerçeği ABD ve İngiltere gibi ülkeler daha o günlerde gördükleri için NATO’ya yeni düşman olarak İslam dünyasını belirlediler. Çünkü ortada bir düşman kalmadığına göre NATO’nun devamı anlamsızlaşıyordu. NATO bu yeni düşmanı belirlemesinin ardından Türkiye’de bir Müslüman ülke olarak NATO’nun düşmanları arasına dâhil edildiğini görerek daha o zaman bu örgütten çekilmesi gerekiyordu ama maalesef bu yapılmadı.
Bu noktada şu günlerde ABD’nin dost mu düşman mı olduğu, ne yapmak istediği sorusunu dillendirmenin de anlamsızlığı ortadadır. ABD ve İsrail, bir diğer ifadeyle Haçlı-Siyonist ittifakının sadece Suriye’de değil bölge ülkelerinde ne yapmak istediği sorusuna cevap aramak da anlamsızdır. Bu anlamsız sorularla kafa karıştırmak yerine toplum olarak sınırlarımıza dayanmış olan yüz yıllık planın uygulanması karşısında millet olarak tek yumruk halinde hareket etmemiz gerekiyor. Çünkü ülke çıkarları söz konusu olduğunda eleştirileri geleceğe ertelemekte yarar vardır. Hemen belirteyim ki Irak ve Suriye’de olayların bu noktaya gelişinde geçmişte atılmış yanlış adımların elbette payı vardır. Ancak, bunların tartışılmasının şu anda yeri değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.