Yeni bir dünya düzeni gerekli
Ülkemiz yıllardan beri terör örgütü ile uğraşıyor/uğraştırılıyor. Terör sevici ülkeler bununla da yetinmeyerek yeni isimler altında bir takım örgütleri bölgemize sürdüler. O terör örgütleri de kendilerini bir güç sanmaya başladılar. Arkalarında başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin desteğini bulunca kendilerini yenilmez sandılar. Çünkü kuklacılar kuklalarına o yönde empozelerde bulunuyorlardı. Dilimizde, bir söz vardır: Bir şey 40 kere söylenince o sözü ilk defa söyleyende doğru olduğunu sanmaya başlarmış.
Sabrın da bir sınırı vardı ve sabır taşı çatladı. TSK ikinci defa Suriye’de sınır ötesinde havadan ve karadan harekât başlattı. Gelinen noktada terör örgütlerinin destekleyicileri dâhil bu harekâtın haklılığı hususunda ortak bir görüş oluşmuş durumda. Bu ortak görüş sesli olarak dile getirilmiyor olsa da sükût ikrardan gelir misali tasdik anlamına yorumlanabilir.
Artık bu yoldan dönüş yoktur. Terör örgütlerini meydana sürenlerin Türkiye’nin en az 4 yıldan beri sınırımızın ötesinde bir güvenli bölge oluşturulması teklifine karşı çıkarlarken bugün aynı teklif onlardan geliyor. Ne var ki bu teklifin sahipleri güvenilirliklerini tamamen yitirdikleri için Türkiye’nin söylediği noktaya gelmiş olmaları bir anlam ifade etmiyor. Çünkü şimdiye kadar kabul edilmeyen teklifin kuklaları sahada sıkışmaya başlayınca kuklacılardan geliyor olması yeni bir oyunu akla getiriyor. Bu bakımdan artık Haçlı-Siyonist ittifakının ne söylediği önemli olmaktan çıktı. Türkiye kendi göbeğini kendisi kesmek için yola çıkmış ve bu yolda istenen hedefe varılmadan geri dönüş söz konusu değildir. Geri dönüş var olan sorunları kalıcı kılacağı gibi yeni sorunları da gündeme getirecektir.
Bu tespitlerin ardından sanıyorum bundan sonra Haçlı-Siyonist ittifakının çıkarlarını korumak üzere oluşturulmuş dünya düzeninin yargılanması, hak ve adaleti esas alan yeni dünya düzeninin dünya gündemine getirilmesi gerekiyor. Aslında Birleşmiş Milletler’e ve bu örgütün yan kuruluşlarına yönelik eleştiriler uzunca bir zamandan beri gündemde. Bu arada NATO’nun varlığına itirazlar yükseliyor. Ancak, dünya üzerinde güç sahipleri bu eleştirileri duymazdan geliyorlar. Eleştirenlerin de zaman zaman eleştirdikleri kurumlara müracaat ederek haksızların cezalandırılmasını isteyerek bu kurumları onaylar konumuna düşüyorlar. Denebilir ki, Birleşmiş Milletler’in bugünkü yapısının değiştirilmesine dünyaya hâkim çetelerin izin vermesi çok zor görünüyor. BM’nin yapısının değişmesini zaten bu yapıyı oluşturanlardan beklemenin anlamı yoktur. Mecbur edilmeleri gerekiyor. Bunun yolu da mazlumların birlik oluşturup ayağa kalkmasından geçiyor. Bu noktada BM ile birlikte esas tartışılması gereken örgüt NATO’dur. En azından NATO’nun niçin ve ne amaçla kurulduğu hatırlanarak/hatırlatılarak, bugün kuruluş amaçları doğrultusunda bir şeyler yapıp yamadığı sorgulanmalıdır. Çünkü NATO başlangıçta komünizmin yayılmasını engellemek, özellikle de üyelerini her türlü saldırıya karşı korumak iddiası ile kurulmuştu. Ancak, bugün NATO üyesi ABD gibi bazı ülkeler, ülkeleri işgalde bu örgütü kullanıyorlar. Bunun ötesinde söz gelimi ülkemizde oluşturulmuş NATO üsleri Türkiye’nin sıcak çatışma yaşadığı terör örgütlerine TSK’nin harekâtı ile ilgili istihbarat veriliyorsa hemen bu örgütün ülkemizdeki üsleri kapatılmalı, hatta üyeliğimize son verilmelidir. Netice itibariyle BM ve NATO tartışılmadan, yerlerine alternatif kurumları teklif olarak sunmadan bu kurumlardan şikâyet etmenin anlamı yoktur. Çünkü eğer Türkiye doğrudan olmasa bile Suriye’de NATO’nun kurucu üyesi ABD ile arazide karşı karşıya gelmişse bu örgütü tartışmanın ötesinde sonunu getirecek adımın atılması gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.