BM, ABD, AB derken iç sorunlarımız gözden kaçıyor
Dünyayı savaş alanına çeviren ABD ve AB ülkeleri ile yaşanan katliamlar karşısında bir takım açıklamaların ötesinde ortaya yaptırım koyamayan BM’nin aczi üzerinde düşünüp yazmaktan galiba iç sorunlarımızı gözden kaçırıyoruz. Çünkü öylesine tavırlar sergiliyorlar ki insanlık dışı eylemleri, akan kan ve gözyaşını ister istemez gündemde tutmak mecburiyeti doğuyor. Böyle olunca da ister istemez çevremizde ve dünyada yaşananlar gündemin birinci maddesini işgal ediyor. Söz gelimi ABD’nin Türkiye’nin arananlarla ilgi kırmızı listesinde yer alan bir teröristi “general” olarak nitelendirmesi karşısında insanın öfkelenmemesi ve ağzını bozmadan karşılık vermesi adeta imkânsız hale geliyor. Teröristi ABD vatandaşlığına alarak ordularında görevlendirdiler ve burada gösterdiği başarılardan(!) dolayı mı bu rütbeyi verdiler? Ya da bunların hiçbirine gerek duymadan Türkiye’nin teröristler listesinde yer alan bir katili general olarak nitelendirerek Türkiye’ye karşı daha güçlü olarak mı kullanmak istiyorlar? Acaba, yıllardan beri ülkelerinde koruyup kolladıkları ve Türkiye’ye karşı kullandıkları başka teröristlere ne gibi rütbeler verdiler, nişanlar taktılar, soruları ister istemez akla geliyor. Bu arada elbette FETÖ elebaşı Gülen’e de açıklanmamış bir rütbe verdiler mi, verdilerse sürpriz olmaz. Çünkü Türkiye’nin ısrarlı bir şekilde iadesini istediği ve çuvallar dolusu belge göndermesine rağmen hiçbir cevap vermedikleri bu terörist başını da kullanmayı daha ne kadarsürdürecekler?
İnsanın aklına o kadar çok soru geliyor ki, sıralasak günlük bir yazının sınırlarını aşarak adeta dizi yazı oluşturur. Öte yandan BM, Doğu Guta’da ateşkes ilanedilmesi kararının hayata geçirilmesini sağlayamıyorken, söz konusu örgütün, “Esad kimyasal silah kullanıyor” ya da “Suriye zindanlarında kadınların tecavüze uğradıkları ve işkence yapıldığı” açıklamalarının ardından hiçbir eylemin ortaya konulmaması/konulamaması karşısında insanın ruh sağlığını koruması bile zorlaşıyor. Bu arada AB ülkelerinde elini kolunu sallayarak dolaşan, yürüyüşler düzenleyen terörist başı Salih Müslüm’in iadesi talebine rağmen bir sonucun çıkmamış olması AB ülkelerinin Türkiye’nin haklı talebini yerine getirmektense teröristlerle kol kola dolaşmayı tercih ediyor olmaları ister istemez iç sorunlarımızı gölgede bırakıyor.
Tüm dikkatlerin dost ilan edilen düşmanlarımızın tavırlarına yönelmesi sonucu Mart ayının ilk çeyreğini geride bırakmış olmamıza rağmen TEOG yerine geçen Liseye Geçiş Sınavları (LGS) tam bir netlik kazanmamış olması, Yüksek Öğretime Geçiş Sınavlarının da her gün yapılan yeni açıklamalara bakıldığında şu güne kadar kesinlik kazanmamış durumda ve milyonlarca gencimiz ve ailelerini ilgilendiren konular dikkatten kaçıyor. Bu arada 12 şeker fabrikasının özelleştirilmesi ile ilgili açıklamalarda kamuoyu önünde net bir şekilde tartışılamıyor. Her ne kadar Sadettin İnan kardeşim gazetemizde bu işin bayraktarlığını yapıyor, yapılan yanlışlığa dikkatleri çekiyor ama ister istemez sınırımızın hemen ötesinde cereyan eden askeri harekat ve yukarıdan beri izaha çalıştığım, BM, ABD ve AB’nin ülkemize karşı düşmanca tavırları sebebiyle arada kaynıyor. Bir başka konu ise MHP-AK Parti’nin ortaklaşa gündeme getirdiği ittifak tartışmalarının giderek üçüncü partiler için ittifak değil iltihaka çağrı haline geldiği de dikkatlerden kaçıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ittifak çalışmaları ile ilgili açıklamaları Cumhur İttifakı olarak nitelendirdikleri çatı altına gelmek isteyenlere yönelik tekliflerini kesinlikle ittifak olarak nitelendirmek mümkün değil. Bunun adı olsa olsa kendilerine katılmaya yani iltihaka çağrı mahiyetinde olduğu da sözünü ettiğim sıkıntılar sebebiyle gözlerden kaçıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.