Yalan rüzgârı ve diplomasi!..
Uluslararası ilişkilerde işlerin her zaman istendiği gibi gitmeyeceğini, bazen birtakım olayların görmezden gelinebileceğini anlıyorum. Aslında sadece uluslararası ilişkilerde değil, bazen aile içi ilişkilerde bile her şeyin siyah-beyaz yaklaşımı ile sürdürülmesi mümkün olmayabilir. Bazı davranışlar görmezden, bazı sözler duymazdan gelinebilir. Çünkü birlikteliğin sürdürülebilmesi için bu tür yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Kaldı ki, aile içi ilişkilerde gösterilen hoşgörü uluslararası ilişkilere aynen taşınamaz, taşınmaması gerekir. Çünkü aile fertleri iyi günde de, kötü günde de birlikte yürümek, birbirlerine destek olmak durumundadır. Aile olmak böyle olmayı gerektirir. Halbuki uluslararası ilişkileri ise esas itibariyle çıkarlar belirler. Ancak bu görmezden gelmelerinde bir sınırı vardır. Sınır aşıldığı takdirde ister istemez ilişkiler yara alır, hatta tamamen kopabilir.
Sanıyorum sözü ABD ve AB ile ilişkilerimize getirmek istediğim anlaşılmıştır. ABD ve AB ile ilişkilerimizi bırakın dostluk ve stratejik müttefiklikle adlandırılmasını, sıradan bir ilişki olarak bile değerlendirmek mümkün olmayan bir noktaya gelmiş bulunuyor. ABD ve AB ile ilişkiler konusunda yüzlerce örnek içinden birer tane aktarmak istiyorum. Türkiye, Suriye’de Zeytin Dalı adı altında terörle mücadele çerçevesinde bir harekât başlatmış, harekât da planlandığı gibi ilerlemektedir. Harekâtın ilk hedefi olan Afrin’e yaklaşılmaktadır. Ancak bu harekât sırasında teröristlerin ellerindeki silahların ABD’ye ait olduğu gibi TSK’nın harekâta geçmesi öncesi yüzlerce kilometre uzunlukta sığınaklar ve tüneller yapılmıştır. Kısacası, bir savunma stratejisi uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamanın da arkasında başta ABD olmak üzere birtakım AB ülkelerinin bulunuyor oluşunun gizli bir tarafı kalmadı. Peki, dost ve müttefik ABD’nin teröristlere desteği bu kadarla bitti mi? Hayır... TSK Afrin’e yaklaşmaya başlayınca Rakka’dan Afrin’e bin 700 teröristin konvoylarla sevk edildiği haberleri gelmeye başladı. Olay bu kadarla da bitmiyor. Teröristler ABD’nin vermiş olduğu zırhlı araçlarla Afrin’e götürülüyor. Bu haberin medyaya yansıdığı günlerde “ABD ile normalleşme toplantıları başlıyor” haberleri geliyor. Nasıl olacak da TSK’ya karşı teröristleri silahlandıran, sevk ve idare eden bir ABD ile normalleşme görüşmelerinden bahsedeceğiz? Böyle bir durumu diplomasi olarak bile yorumlamak mümkün olmaz.
Suriye’de AB ülkelerinin büyük çoğunluğunun ABD ile birlikte hareket ettiğini hatırlattıktan sonra ülkelerine sığınan teröristleri Türkiye’nin talebine rağmen iade etmeyen, teröristlerin yaptıkları gösterilere bir müdahale olmasın diye emniyet güçlerinin desteğini sağlayan bazı AB ülkelerine rağmen AB ile ilişkilerin ‘stratejik bir öncelik’ olarak nitelendirilmesinin mantığı olabilir mi? Türkiye, AB’nin vizesiz seyahat için istediği 72 maddeden 65’ini karşıladığı halde vizesiz seyahatin önü açılmamış durumda. Bu arada Türkiye’nin, geriye kalan 7 madde içinde sunduğu öneri Brüksel’de olumlu bir hava estirmiş(!) Bunun sonucu olarak 26 Mart’ta düzenlenecek ikili zirveden vize konusunda olumlu bir mesaj verilebilirmiş! Bırakın vize konusunda olumlu bir mesaj verilmesini, vizeler tamamen kaldırılmış bile olsa AB üyeliğinin stratejik bir öncelik olarak nitelendirilmesi sağlıklı bir yaklaşım olabilir mi? Ülkemize yönelik terör örgütlerinin elemanlarına koruma sağlayanlarla aynı çuvala girmeyi hedeflemek diplomasi adına bile olsa nasıl bir sonuç verecektir? Kaldı ki, AB, Türkiye’nin üyeliği konusunda olumlu bir noktada olmadığı gibi, aralarına almayacaklarını her fırsatta açıklıyorlar. Yani kapıda bekletmeyi sürdürecekler. Bununla da yetinmeyip teröristlere her türlü desteği verecekler, biz AB üyeliğini stratejik öncelik olarak nitelendireceğiz. Böyle bir yaklaşım yanlışın da ötesinde bir anlama gelmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.