Güce tapanlar güçten anlar
Dilimizde, “Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir” şeklinde bir söz vardır. Bu söz uzun yıllar ötesinden günümüze kadarulaşmış ve bugünde geçerliliğini aynen koruyor. Özelliklede sahip oldukları güç ile dünyayı istedikleri gibi yönetmek ve sömürmek isteyen ülkelerin suratına yüzlerce hatta binlerce kez yaptıklarının yanlış, zulüm ve sömürü olduğunu haykırsanız da onlar yine bir fırsatını bulup istedikleri yolda yürümeyi/yürütmeyi tercih ederler. Yani, sahip oldukları güç ile dünyayı sömürmek uğruna kan ve gözyaşında boğmak için uğraşırlar. Öyle olunca bunları hizaya getirecek, en azından frenleyecek, geri adım attıracak olan karşı güç oluşturmak, onlara bu güçle meydan okumaktır. Sahip oldukları güç ile toplumları sindirmeye çalışsalar da mazlumlardan biri ortaya çıkıp bir hamle yaptığında geri adım attıklarını sıkça görüyoruz. ABD’nin Vietnam’da bataklığa nasıl saplandığı, Kuzey Kore’ye yönelik Trump’ın meydan okumalarının şimdilerde nasıl karşılıklı görüşme noktasına geldiğini görmek yeterlidir. Meydanı boş buldukları için haydutluğa soyunan Haçlı-Siyonist ittifakı üyelerinin tavrını geçmişte şahit olduğum bir olayla izah etmek isterim.
Uzun yıllar yaşadığım Ankara’nın meşhur bir semtinde alkolik serseri tipli bir genç vardı. Onunu için kavga etmek, yaralamak, yaralanmak sıradan bir işti. Belli bir düzeni olmadığı için cezaevine girmekte onun serseriliğini engellemeye yetmezdi. Günlerden bir gün ayakta zor duracak bir halde zil zurna sarhoş mahalle kahvesine girerek, “Heyyt!.. Var mı bana yan bakan?” şeklinde bulunanlara meydan okumak anlamına gelen nara attığında, her zaman olduğu gibi bu serseriye uymanın anlamı yok mantığı içinde kahvede oturanlar aralarında konuşmayı ya da oynadıkları oyunu sürdürürlerken köşedeki masalardan birinde oturan bir genç ayağa kalkarak, “Var lan… Ne olacak” diye çıkışınca o bizim cesur yürekli sarhoş mahallenin kabadayısı, usulca o gencin yanına giderek koluna girdikten sona, tekrar kahvede oturanlara hitaben, “Var mı ikimize yan bakan” şeklinde bağırsa da bu defa sesi ilk bağırışındaki kadar güçlü çıkmıyordu. Çünkü karşı hamle karşısında çaresiz kalışının ruh halini yaşıyordu.
Bu hikâyeyi ABD başta olmak üzere dünyayı sömürmeyi hakları gören, eşkıyalığı devlet yöneticiliği sananlar için aktardım. Trump göreve başlamasının hemen ardından yaptığı bir takım açıklamalarla Kuzey Kore’ye güç gösterisine kalkıştı, meydan okudu. Bu gösteri karşısında bazı ülkeler hemen sinerek Trump’ın gönlünü almak adına milyar dolarla ifade edilen bir takım anlaşmalar imzaladılar. Buna karşılık Kuzey Kore lideri nükleer füze denemelerini sürdürdü. Bu arada özellikle ABD’ye yönelik meydan okumalarından da geri kalmadı. Öyle bir noktaya gelindi ki sanki ABD ile Kuzey Kore birbirine girecek. Çünkü iki tarafta birbirini nükleer silahlarla tehdit ediyordu. Bu meydan okumalar bir süre devam etti. Kuzey Kore lideri tavrından hiçbir geri adım atmadı. Sonuçta Trump ile Kuzey Kore lideri ikili görüşmenin eşiğine geldiler. Hâlbuki iki ülkenin birbirleri ile diplomatik ilişkileri de yok.
Sonuç olarak, İslam dünyası bu eşkıyalığı devlet yöneticiliği sananlar karşısında birlik oluşturarak karşı hamle yapamadığı sürece sömürü devam edecektir. Özellikle bölgemizin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiğine karar verme hakkını, bunun da ötesinde TSK’nın yürüttüğü harekâtın nerede ve nasıl bitmesi gerektiğini dikte ettirme yetkisini kendilerinde görmeye devam edecekler. Bunlar öylesine doymak bilmez bir açgözlüdürler ki İslam dünyasından aldıklarının binde birini bile çatışmalar sebebiyle açlık ve sefaletle boğuşan insanlara yardım olarak iade etmeye bile yanaşmazlar. Bunun içindir ki, BM denen ve eşkıyaları korumakla görevli örgüt Yemen’e günü geçmiş ilaçlar, Guta’ya kurtlu mama gönderir, bundan da hiç utanç duymazlar. Çünkü Haçlı-Siyonist ittifakının anlayacağı tek dil güçtür, gerisi hikâye.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.