Bölgemize ABD’nin format atması engellenmeli
Ülkemizde baskın seçim kararının alınması ile birlikte bir yandan ABD, öbür yandan İsrail İran’a karşı sözlü saldırıya geçti. Güya İran’da İsrail istihbaratı çuvallar dolusu(!) nükleer çalışmaların sürdürüldüğüne dair belgeler ele geçirmiş. İran’ın nükleer arşivi diyebileceğimiz bu belgelerin metruk bir depoda bulunduğu ve İsrail istihbaratının bu belgeleri İsrail’e götürdüğü de medyaya yansıyan haberler arasında. Olay bundan da ibaret değil, ABD istihbarat örgütü ortak bir çalışma sonunda bu belgeleri incelemiş ve İran’ın nükleer çalışmaları ile ilgili olduğunu tespit etmiş. Yani, İsrail’in ikizi ABD yönetimi baştan yerini ve tavrını almış. Öyle ise İran’ın vurulması(!) gerekiyormuş. Bu belgeler gösteriyormuş ki, İran nükleer silaha sahip olmak için bir çalışmalarını ilerletmiş. Peki!.. İran’ın nükleer çalışmalarından rahatsız olan ülkeler ABD ve İsrail nükleer silahlara sahip değil mi? Onlar nükleer silahlara sahip olma imtiyazını kimler ve nereden sağlıyor? Hemen belirteyim ki, İran ya da bir başka ülkenin nükleer silahlara sahip olmak için harekete geçmiş olmaları eğer tehlike oluşturuyorsa -oluşturmaması mümkün değil- öncelikli olarak şu anda nükleer silahlara sahip ülkeler başta ABD ve Rusya olmak üzere bu silahlarını imha etsinler, ondan sonra başka ülkelerin nükleer silaha sahip olma arzularına karşı çıksınlar. Eğer sahip oldukları güç sebebiyle kendilerini imtiyazlı sayıyor, ‘Biz istediğimiz kadarnükleer silaha sahip olabiliriz, bizim dışımızdaki ülkeler böyle bir arzuya kapılırlarsa bizden izin almaları gerekir’ diyorlarsa o zaman mazlumların ayağa kalkmaları gerekir.
ABD ve İsrail’in İran’a yönelik savaş çığlıkları attığı bir ortamda Afganistan’da birdenbire DEAŞ denen terör örgüt tarafından intihar saldırılarının başlatılmış olmasının da tesadüf olmadığını düşünmek sanıyorum zorlama bir yorum olmaz. Özellikle Suudi yönetiminin ABD ve İsrail ile aynı çizgide hareket etmesi, onlarla aynı ağzı kullanıyor olması da dikkat çekicidir. Bir bakıma Haçlı-Siyonist ittifakı İslam dünyasında yerli Brütüslerini de harekete geçirmiş bulunuyor. Tüm bunları ABD’nin Ortadoğu’ya format atma isteğinin bugüne yansıyan adımları olarak nitelendirmek yanlış olmaz.
Bölgemizde bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde alınmış olan baskın seçim kararı bu gelişmeleri önceden görmüş olmanın bir sonucu ise o zaman Türkiye’nin buna hazırlıklı olması gerekir. Ayrıca, kendi aramızda yapacağımız bir seçim kampanyasında ortamın gerilmesine değil, kucaklaşmanın sağlanması yönünde hareket edilmesi gerekiyor. Unutulmasın ki, bölgemize yeni bir format atmanın gerçekleşmesi, bundan ülkemizin de yara alacağı anlamına gelir. Bu noktada eğer, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik bir saldırı planları var ise bu noktada Türkiye’nin kendi iç meseleleri ile boğuşarak gelişmelerin dışında kalması Haçlı-Siyonist ittifakının işini kolaylaştıracaktır. Kaldı ki, Suriye’nin parçalanması yönünde ABD’nin terör örgütlerine verdiği destek bölgemize atılmak istenen formatın bir parçası idi. Suriye’yi çatışmalardan arındırıp, terör örgütlerinden temizlemeye yönelik Türkiye, Rusya ve İran arasında varılan mutabakattan Haçlı-Siyonist ittifakı rahatsız olmuş ve bunu gizlemeye bile gerek duymamışlardır.
Netice itibariyle seçim kapmayası kişisel hırslara esir edilmemeli, her zamankinden daha fazla kenetlenmeliyiz. Bunun yolu ise seçime giren tüm partilerin kimi aday göstermesinden, neleri söyleyip neleri söylememeleri gerektiğini belirlememeye çalışmak Cumhur İttifakı partileri bakımından ilk şarttır. Aksi halde içimizde oluşacak kutuplaşma dışa karşı zayıf bir görüntü vermemize zemin hazırlayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.