Maddeyi kutsamanın sonu bu olsa gerek
Trump’ın göreve gelmesinin ardından attığı adımlar, söyledikleri ve açtığı ticaret savaşının giderek dünyayı ateşe atacak bir nitelik kazındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, hayatı hep kazanmak, daha fazla kazanmak ve elde ettiği para ile güç sahibi olmak yolunda geçmiş bir kimsenin ülke yönetimini de aynı şekilde sürdürmesi anlaşılabilir. Ancak, gerek başkan olarak dış ilişkileri, gerek fert olarak ikili ilişkilerini hep madde penceresinden değerlendiriyor oluşu gösteriyor ki, bu kişi için değerli tek şey maddedir. Karşısındakileri sahip oldukları para ile değerlendiren bir anlayışın sahiplerinin kendilerini değerlendirişleri de aynı ölçü dâhilinde olunca ortaya böyle bir manzara çıkıyor. Hâlbuki hayat sadece maddeden, yani paradan ibaret değil. İnsanları güçlü kılan tek değer ölçüsü de para olmaz. Eğer mesele buraya indirgenirse o zaman para, sahip olanları güce tapan tipler haline getirir ki, o zamanda meydan adeta vahşilere kalmış olur.
Söze Trump ile başladım ama maksadım kişisel bir değerlendirme yapmaktan çok maddeyi kutsayan anlayışa ayna tutmak. Her devlet başkanı ülkesinin çıkarlarını korumakla görevlidir. Ancak, bu koruyuş hiçbir ölçü tanımadan ve sahip olunan güce dayanarak yapıldığı takdirde bilinmelidir ki, bir noktadan sonra sahip olunan maddi güç dünyaya diz çöktürmeye yetmez. Kaldı ki, dünya ne kadar kürselleşir ve globalleşirse globalleşsin tek bir ülke haline getirmek mümkün değildir. Kaldı ki, emperyalist ülkeler öncelikli olarak yüz yıla yakın bir süreden beri ülkeleri parçalayarak küçük lokmalar haline getirdiler. Bunun için de öncelikli olarak ülkelerdeki bir takım manevi faklılıkları körüklediler. Bunu yaparken ebette yeryüzündeki ülke sayısını artırmak tek hedefleri değildi. Güçlü ülkeleri küçük lokmalara ayırarak kolayca fiili olmasa bile manevi olarak egemenlikleri atına almaktı. Sonuçta ülkelerde körüklenen bir takım farklılıklar giderek netleşmeye başladı. Netice olarak bu durum emperyalistlerin işini kolaylaştırdı. Ancak, bu durumun ilelebet sürüp gideceği sanmak emperyalistler için büyük bir yanılgı olacaktır. Ezilen milletler ve ülkeler bir gün ayağa kalkması kendilerini yenilmez bir güce sahip sananları bir anda yerlerde sürünür hale getirebilir.
Ülkeleri insanlar yönettiği için de bu maddeci anlayışa sahip yöneticiler bir süre sonra kendilerini vazgeçilmez olarak görebilirler. Bu tür yöneticiler zaman zaman, “Güç sarhoşu oldu” şeklinde nitelendirilir. Bu noktada Trump’ın bazı gelişmeler üzerine görevden azledilmesi ihtimali ortaya çıkınca, “Azledilirsem piyasa çöker” şeklindeki sözleri yukarıdan beri izaha çalıştığım maddeperest anlayışın kişisel bazda ifadesi olabilir. Ülkesini ekonomik bakımdan dünya üzerinde belirleyici konuma getirme çabalarına verdiği önemi de bu sözlerle dile getirmiş oluyor. Kaldı ki, eğer ABD ekonomisi Trump’ın görevde kalmasına bağlı ise o ekonomi çoktan çökmüş demektir. Trump’ın başlattığı ekonomik savaş, çöküntünün kabul edilmesini ve bunun sonucu olarak dünya üzerinde bir kavgayı başlattığını gösterir.
Bayram öncesinden başlayan ve bayram boyunca devam eden tartışmalara bu açıdan baktığımızda manevi değer yargılarını bir kenara iterek maddeyi kutsayan anlayış yeryüzünde belirleyiciliğini sürdürdüğü sürece dünyanın huzur ve barışa kavuşmasının mümkün olmadığını söylemek yanlış olmaz. ABD ve Trump’ı bu hususta tek olarak düşünmek doğru olmaz. Haçlı-Siyonist ittifakı bu hususta zaman zaman çatışıyor gibi görünseler de ABD ile ortak hareket etmektedir. Böyle olunca İslam dünyasının fazla gecikmeden kendine gelmesi öncelikli olarak kendilerini sömürüden kurtarmak, ardından dünya üzerinde hakim anlayış olarak görülen maddeciliğin son bulması için İslam Birliği’nin oluşturulması gerekiyor. Bu sağlanamadığı sürece bugün Trump’ı, yarın bir başka ismi taşlamayı sürdürürüz ama huzur ve barışa ulaşamayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.