Sömürgeciden insani hassasiyet beklemek!
Aylardan beri her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan İdlib’de tarafların insani bir hassasiyet içinde hareket etmeleri gerektiğini söylüyor, bu yöndeki çağrılarını her ortamda dile getiriyor. Son olarak Tahran’da yapılan üçlü zirvenin ardından da İdlib’e yönelik bir silahlı müdahalenin felakete yol açacağını, milyonlarca insanın göçe zorlanacağını, toplu ölümlerin yaşanacağını hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hatırlatmaları yaptığında ve Tahran Zirvesi’nin başlamasına saatler kala bir yandan Rusya ve rejim güçleri bir yandan ABD saldırıya geçmiş, siviller hedef haline getirilmişti. Bu vesile ile Cumhurbaşkanı Erdoğan taraflara daha önce varılan ateşkes/çatışmasızlık mutabakatını hatırlatmıştı. Bu hatırlatma aynı zamanda üçlü zirvede ortak bir noktada buluşulamadığını da gösteriyordu. Rusya ve Esad henüz ateşkes istemiyordu. Çünkü ateşkesin sağlanması için belli ki İdlib’in rejimin eline geçmesi isteniyor. Bu arada ABD’de Suriye’den kısa bir zamanda çekilmeyi düşünmüyor. Çünkü Tahran’da üçlü zirvenin toplandığı gün Washington’dan yapılan açıklamada ABD’nin Suriye’de uzun kalacağı belirtiliyordu. Meseleye bu iki cepheden bakıldığında Rusya, Suriye rejimi ve ABD aynı noktada buluşuyorlar. Farklı tarafta bulunan tek ülke ise Türkiye.
Türkiye, 7 yıldır kucak açtığı sığınmacılara yenilerinin eklenmesini istemiyor. İstemeyişinin sebebi elbette Batıllarda olduğu gibi yabancı düşmanlığından kaynaklanmıyor. Böyle olsaydı Suriye’de çatışmaların başladığı ilk günlerden itibaren kapılarını kapatır milyonlarca sığınmacıyı almazdı. Ancak, sığınmacıların sayısının artması ister istemez bir yandan ekonomik sıkıntıları gündeme getiriyor, öbür yandan çeşitli sosyal sorunlara da yol açıyor. Bu durum Rusya, ABD ve diğer Batılı ülkelerin umurunda bile değil. Siz bize ülkenizdeki sınmacıları göndermeyin, ülkenizde muhafaza edin, bizde hiç olmazsa ekonomik olarak size destek verelim diyen ve bu yönde varılmış anlaşmaya imza atan Almanya Başbakanı Merkel bir süre sonra söylediklerini unutuverdi. Yani, yeni bir göç dalgasını da Türkiye tek başına karşılamak durumda kalacak. Ülkemize yönelik dolar terörü de düşünüldüğünde Türkiye’nin Suriye’de silahsız çözümü ısrarlı bir şekilde savunuyor oluşu çok daha iyi anlaşılır.
Tüm bunlara rağmen Suriye’de yaşananlar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın belli ki Türkiye’den çok Rusya, Suriye rejimi ve ABD’nin hedefleri doğrultusunda bir sonuca ulaşılmak isteniyor. Çünkü planlarını böyle yapmışlar. Böyle olmasaydı Suriye’de bir yandan çatışmalara son vermek için çaba sarf edilirken sanki bir yerden düğmeye basılmışçasına ABD, İran, İsrail ve Suriye rejimi saldırıya geçer miydi. Belli ki Haçlı Siyonist ittifakının Esad’dan bir rahatsızlığı yok. Bunun için de Esad’ın koltuğunu korumasını sağlayacak destekler veriliyor. Bu desteğin tek taraflı yani sadece ABD’den geldiğini düşünmek de yanlış. Bu destek aynı zamanda İran ve Rusya tarafından da veriliyor. Kaldı ki, Rusya ve İran Esad’dan yana olduklarını hiç gizlemediler. Böyle olunca da Türkiye’nin Haçlı-Siyonist ittifakına güvenerek istediği hiçbir sonucu alması mümkün değil. Gelişmeler bunu gösteriyor. Zaman zaman Türkiye’nin söylediği çizgiye gelmiş gibi görünüyor olmalı, zaman kazanmaya dönük bir stratejinin sonucu. Bu arada ABD bir yandan kendi hedeflerine ulaşmaya çalışırken, İsrail ve Siyonizm’in çıkarlarına hizmet ettiği de hatırlandığında Suriye’de yaşananları anlamak kolaylaşacaktır. Bu bakımdan Haçlı-Siyonist ittifakından insani hassasiyet beklemek gerçekçi olmayacaktır. Maddeyi ve çıkarı esas alan Batı dünyası ile Siyonizm’in kontrolündeki sömürgeci güçlerle birlikte yürüyüp de insani hassasiyeti esas alan çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını görmek durumundayız. Kaldı ki, çok önem verilen Tahran Zirvesi’nden Türkiye’nin istekleri doğrultusunda bir sonuç alınamamıştır. Bir takım maddeler sıralayarak Suriye’de çatışmasızlık yolanda netice alınmış gibi göstermenin de anlamı yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.