Kaşıkçı cinayetinde ABD-Suudi işbirliği
Kaşıkçı cinayetinin ardından ilk yazımda olaydan ABD istihbaratının haberdar olduğunu, hatta Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan-ABD işbirliği ile İstanbul’a yönlendirilmiş olabileceğine dikkat çekmiş, bölgemizde yaşananlara bakıldığında işin içinde MOSSAD’ın da olabileceğini vurgulamıştım. Gelişmeler 14 Kasım’da ABD’den gelen açıklamanın cinayet olayında Veliaht Prens Selman’ı korumaya yönelik olduğu görülmüştü. Bu arada, cinayete karıştıkları belirlenen kişilerden bazılarına yönelik yaptırım kararı alındığı, ancak Prens’in bu yaptırımın dışında tutulduğu, kısacası, ABD’nin Kaşıkçı cinayetini örtbas etme gayreti içinde olduğu anlaşıldı. Konu medyaya yansıdığında bu hususta ülkemizde ortak bir görüşün oluştuğu net bir şekilde görüldü. ABD’nin bu açıklamasının ve yaptırım kararının ardından Suudi Arabistan Başsavcısı’nın yaptığı açıklamada 21 şüpheliden 11’nin cinayete karıştığı belirtilerek 5 şüpheli için idam cezası istendiği dünyaya duyuruldu. Başsavcı’nın açıklamasında da sanıklara emir verme mevkiindeki Veliaht Prensi’nin olayın dışında tutulduğu görüldü. Sanki Suudi Arabistan’da 18 kişi kendiliklerinden bir araya gelerek Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesini kararlaştırmış ve başkonsoloslukta hiçbir Suudi yetkilisinin haberi olmadan cinayeti işlemişler havası oluşturulmaya çalışılıyor. İşin bir başka boyutu ise cinayetin işlendiği yer başkonsolosluktur ve bu vahşet başkonsolosun nezaretinde gerçekleştirilmiştir. Başkonsoloslukta böyle bir cinayetin işlenmesinden Suudi Arabistan’daki yetkililerin haberi ve başkonsolosa bu hususta talimat verilmemiş olması düşünülebilir mi? Başkonsolosluğun tepedeki yetkilisi cinayetin işlendiği an ve ertesi görevi başında olduğu ve cinayetin işlenmesinden birkaç gün sonra Türkiye’yi terk ederek Suudi Arabistan’a gitmiş olmasına rağmen ne Suudi Başsavcı’nın ne de ABD’nin Başkonsolosu hiç gündeme getirmiyor olmaları da dikkat çekicidir. Bu noktada başkonsolosun niçin Türkiye’yi terk edip gitmesine izin verildiği ayrıca üzerinde durulması gerekiyor.
Olayın ABD yanını bir kenarda tutarak meseleye sadece Suudi Başsavcı’nın açıklamaları doğrultusunda baktığımızda bile cinayetin Suudi Arabistan’dan gelen görevli kişiler tarafından işlendiği, emri eski istihbarat Başkan Yardımcısı El Asiri’nin verdiği, olay anında kameraların kapatıldığı belirtilerek, Kaşıkçı’nın boğuşma ve aşırı ilaçtan öldüğü öne sürülüyor. Konsoloslukta öldürülen Kaşıkçı’nın cesedinin parçalanarak dışarı çıkarıldığı, cesedin yerli işbirlikçiye verildiğini belirten Başsavcı, cesedin akıbetini bilmediklerini sözlerine ekliyor. Bu açıklama bile gösteriyor ki, başkonsoloslukta Suudi Arabistan’dan gelen bir ekip başkonsolosun bilgisi dâhilinde belki de gözetiminde cinayeti işlemişler. Buna rağmen Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu’nun ne Suudi Başsavcı’nın ne de ABD’den yapılan açıklamalarda adının geçmiyor oluşu cinayetin uluslararası boyutu olduğunu akla getiriyor. Bu bakımdan bu cinayetin kimler tarafından işlendiğinden çok talimat verenlerin kim ya da kimler olduğu açısından çok daha önemlidir. Çünkü ortada bir devlet cinayeti vardır ve bu devletin başındakilerin uluslararası mahkemede yargılanmaları gerekir.
Bu noktada cinayet ülkemizde işlendiğine göre Türk savcının elindeki belgeler ışığında cinayeti işleyenlerin ülkemizde yargılanmaları gerekir. Eğer Suudi Arabistan buna yanaşmıyorsa, olayın arkasındaki sorumlular korunmaya çalışılıyor demektir. Aynı durum ABD için de geçerlidir. Diyebiliriz ki, olayda net bir şekilde ABD, Suudi Arabistan işbirliği söz konusudur.
Böyle olunca da önümüzdeki günlerde Türkiye’nin olayın üzerine daha fazla gitmesini engellemek için ABD tarafından bazı tavizler gündeme gelebilir, gelmesi sürpriz olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.