Algı olayın önüne geçiyor
Günümüzde toplumları kitle iletişim araçları yönlendiriyor. Bunun sonucu olarak neyin olduğu, neyin söylendiği değil, oluşturulan algı hafızalarda kalıyor ve insanlar bu oluşturulan algıya göre taraflarını belirliyorlar. Bu hususta özellikle sesli ve görüntülü medya yazılı medyaya göre daha fazla etkili oluyor. Bunda elbette sesli ve görsel medyanın sağladığı rahatlık önemli oluyor. Çünkü giderek okuma oranları düşüyor. İnsanlar ister gazete ister kitap okumaktan uzaklaşıyorlar. Bunun sonucudur ki, geçmişi uzun yıllara dayanan bazı gazeteler yayınlarına son vererek sanal âlemde yerlerini aldılar. Böylece hem okuyucu sayılarını artırmak hem de masraflarını azaltmayı düşünüyorlar.
Gazetelerin sonu nereye varır kestirmek zor olmamakla birlikte bu mesleğe yaklaşık 50 yılını vermiş birisi olarak bu tahmini dillendirmek istemiyorum. Ancak, kesin olan husus artık sesli ve görüntülü medya her bakımdan önemini ve ilgiyi artırıyor. Aslında televizyon yayınlarının başlaması ile birlikte bugün gazetelerin ortaya çıkan durumu o günden sinyal vermeye başlamıştı. Ülkemizde televizyon yayına başladığı yıllarda televizyon açıldığında insanlar karşısında yerlerini alıyor, kapanışına kadar dünya ile adeta irtibatları kesiliyordu. O zaman tek kanal vardı. Giderek özel sektör devreye girdi ve kanal sayısı arttı. Bu arada televizyon başında geçen zaman azalırken televizyonların çeşitlenmesi sonucu oradan oraya geçerek izleme yaygınlaştığı için televizyonların etkisi artmaya başladı. Herhangi bir hususta olaya değil arzu edilene yönelik yayınlar algı oluşturmaya, artık topluma algı operasyonları çekilmeye başlandı. Bu durum seçim dönemlerinde çok daha belirgin hale geldi. Öyle ki, medyaya sahip olan siyasi kanat istediği gibi algı oluşturmaya başladı. Söyleneni dinlemek ne kadar kolaysa söylenene şartlanmak da o kadar kolay hale geldi.
Çeşitli örnekler yanından buna bir örnek vermek istiyorum.
Örneğimiz son 10 gündür yaşandı. İktidar yanlısı televizyonları bir kenara bırakarak sadece TRT Haber’de son 10 gün, gün boyunca hemen her saat başı verilen haberlerde AK Parti-MHP arasındaki ittifak arayışları ve anlaşmasına ilişkin haberlerin hemen yanında ısrarlı bir şekilde Kılıçdaroğlu’nunSP’den randevu isteyeceği ve mahalli seçimlerde ittifak konusunu görüşecekleri haberi verildi. Hâlbuki bu haberler verilmeye başlandığında ne CHP’den ne de SP’den ittifakı görüşmek üzere bir randevu talebi olmamıştı. Buna karşılık SP Genel Başkanı Karamollaoğlu bundan bir ay öncesinde mahalli seçimlerde Millet İttifakı’nın yapılmayacağını açıklamış olmasına rağmen ve bu açıklama hiç gündeme getirilmeden ısrarlı bir şekilde başta TRT olmak üzere iktidar yanlısı televizyonlar 10-15 gün boyunca olmayan CHP-SP ittifak görüşmesini gündemde tuttular. Sonunda Kılıçdaroğlu’nun talebi ile görüşme oldu ama SP Genel Başkanı Karamollaoğlu bir ay önceki açıklamasını hatırlatarak ittifak olmayacağını dirsek teması olabileceğini söyledi. Ama Karamollaoğlu ne söylemiş olursa olsun, Kılıçdaroğlu ile görüştüğüne göre ittifakı konuştular havası estirildi. Öyle ki, iki parti genel başkanının bir araya gelmesi, konuşması suçmuş gibi bir hava estiriliyor. Çünkü böyle bir algı oluşturulması iktidar partisinin işine geliyor. Hâlbuki partilerin birbirleri ile görüşmeleri değil görüşmemelerinin yargılanması, yanlış bulunması gerekmez mi?
Netice itibariyle bir seçim kampanyasının sonuçlarını oluşturulan yanlış algılar belirleyecekse, yani kimin sesi fazla çıkarsa, o ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın haklı kabul edilecekse seçimlerden sağlıklı bir sonuç almak mümkün olabilir mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.