Nereden bu noktaya gelindi?
Hemen herkes Suriye’de gelinen noktayı konuşuyor. Özellikle de Başkan Erdoğan’ın Trump’a rest çekmesi sonucu ABD askerlerinin çekilmesine karar verildiği üzerinde duruluyor. İnsanlar genellikle siyasi tutumlarına göre yorum yapıyorlar. Bazıları öyle bir noktaya gidiyor ki onlara bakarsanız Erdoğan Trump’a, dolayısıyla ABD’ye diz çöktürmüş durumda. Bazıları ise olaya biraz daha tedbirli yaklaşıyor. ABD’nin çekilme kararı genellikle memnuniyetle karşılanırken geleceğe dönük pek çok soruda kafalarda canlanıyor. Özellikle ABD’nin bölgemizde yeni bir oyunun peşinde olup olmayacağı sorusuna cevap arıyorlar. Söz gelimi terör örgütlerine ABD’nin verdiği silahların ne olacağı sorusu cevapsız kalıyor. Hatta bazıları birden bire ABD’nin aldığı çekilme kararına şüphe ile bakıyorlar. Sanki Suriye’de varmak istediği noktaya Türkiye vasıtasıyla gitmek isteyebileceğini dillendiriyorlar.
Sekiz yıllık bir çatışma ortamının yaşandığı Suriye’nin geleceğini tam olarak kestirmek mümkün değil. Ancak, bu noktaya nereden gelindiğinin hatırlanmasında fayda var. Hatırlanacağı gibi AK Parti iktidarı başlangıçta Suriye ile iyi ilişkiler içindeydi. Hatta ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılıyordu. Karşılıklı olarak vizelerin kaldırılması söz konusuydu. Bundan bazı ülkeler rahatsız oldu ki, birden bire Suriye’de iç karışıklıklar başladı ve bunla birlikte de Türkiye ile Suriye ilişkileri koptu. Kopmanın da ötesinde düşman kardeşler haline geldi. Nasıl oldu da öylesine yakın ilişki kurmuş olan iki ülkede yönetimlerde değişmediği halde birden bire düşman kardeşler haline geldiler sorusu üzerinde gerektiği ölçüde durulmadı.
Ancak, bu ülkeyi yönetenler topluma bir-iki aya kadar Esad’ın gideceğini, demokrasinin hakim olacağını söylediler. Geçen 8 yıla rağmen ne Esad gitti ne de ülkeye demokrasi geldi. Ülke terör örgütlerinin işgaline uğradı, kanlı vekalet savaşlarında milyonlarca insan ülkesini, yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Bunun da ötesinde iç çatışmalarda ülke tam bir kan gölüne döndü. Sadece ülkemize gelen Suriyelilerin sayısı 3.5 milyonun üzerinde. Çünkü ülke sadece ABD ve yandaşlar ile Rusya’nın değil, terör örgütlerinin elinde bölgelere ayrıldı. Herhangi bir yeri ele geçirmiş olan örgütler kendi yönetimlerini kurmaya başladılar.
Sonuç olarak paramparça bir Suriye söz konusu şu anda. Yani ne eski Suriye kaldı ne de yeni Suriye’nin nasıl olacağına dair bilgisi olan var. Sadece Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlayıcı ve uygulamaya koyanların bu konuda net bir bilgisi var. Onlar da planlarını hayata geçirirken gerek asker, gerek maddi bakımdan fazlaca kayıp vermek istemiyorlar. Bu yüzdende taşeron örgütleri kullanıyorlar. Sanki babalarından kalan mirası pay ediyormuşçasına piyonlarına Suriye’de toprak vaadinde bulunuyorlar. Bu noktada sömürgecilerin hedefinin sadece Suriye’yi ufalamak olmadığını, bu plana Irak, İran ve Türkiye’nin de dahil olduğunu unutmadan olayları değerlendirmek gerekiyor.
Suriye’yi karıştırıp, kan gölüne çeviren, parçalara ayıranların yaptıkları bir takım açıklamalara bakarak gelinen noktayı değerlendirmek yanıltıcı olacaktır. Bugün sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için öncelikli olarak Irak’ta geçmişte yaşananları, Suriye’de nereden nereye gelindiğini görmek gerekiyor. Bu olmadan bir takım açıklamalara bakarak onların yönlendirmesi doğrultusunda yorumlar yapılması bizi gerçeğe götürmez. Çünkü, Haçlı-Siyonist ittifakı insanımızın gerçeği görmesini değil, kendi söylediklerini doğru kabullenmesini istiyor. Oraların istedikleri çizgide gitmesi de buna bağılı.
Bir başka husus da mensubiyet duygusunun aklımızı esir almasını önlemektir. Bu yapılmadığı sürece bir taraf gelinen noktayı büyük başarı olarak nitelendirirken bir başka taraf da felaket tellallığı yapacaktır. Her iki durum da toplumu gerçeğe götürmeyecek, her an yeni bir yanılgı ve hayal kırıklığı ile karşılaşmak söz konusu olabilecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.