İnsan haklarını rafa kaldıranların insan hakları raporu!..
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili sadece haksızlıklar üzerine oluşturulmuş raporu kabul etmesinin ardından bu defa da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl hazırladığı insan hakları raporu yayınlandı. Bir bakıma istediği ülkeyi işgal eden, darbeler yaptıran kısacası çıkarları söz konusu olduğunda insan haklarının hiçbir önemi olmadığını yüzlerce örneği ile gösteren bir ülkenin her yıl insan hakları raporu hazırlaması, adeta ülkelere insan hakları konusunda not vermesi çelişkinin ötesinde, insanlığı aptal yerine koymak değilse nedir? Aslında kendini dokunulmaz ve sorumsuz gören ABD’nin bu tür raporları elbette ilk değil. Kendisine, sen kimsin, ülkeleri işgal etme hakkını nereden alıyorsun? Dünyanın başına terör örgütlerini musallat eden, onları çeşitli yollarla destekleyen ve besleyen sen değil misin? Hele hele senin insan haklarından söz etmen ve ülkelere insan hakları konusunda not verme hakkın nerden geliyor? Benzeri daha pek çok soru sıralamak mümkün. Bu soruların tek cevabı ise söz konusu ülkenin bunca darbe, işgal, cinayet ve sömürüsüne rağmen sömürülenler ve mazlumların bir güç halinde ortaya çıkmıyor, çıkamıyor olmalarıdır.
Bu arada önemli bir diğer sebep de sanıyorum darbelerle alt-üst edilen, işgallerle binler, hatta milyonlarca insanı hayatını kaybeden ülkeler hemen yakınımızda bunları yaşarken ciddi bir tepki ortaya konulamaması, adeta bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığının yeryüzünde hâkim olması katillerin işlerini kolaylaştırıyor. Onlar da kendilerini ülkelere insan hakları notu vermekte yetkili görüyorlar. Çünkü birlik oluşturması gereken ülkeler iç politikalarını bile ayrıştırma üzerine oturtmuşlar. Bunun da ötesinde bazı ülkelerde başa gelebilmek için ABD’den onay alınması gerektiği iddiası öylesine yaygınlaşmış ki, bunun ne demek olduğunu insanlar sorgulamaz olmuşlar. Bir bakıma söz konusu ülkeden izin almak normal bir olaymış gibi kabullenilir olmuş. Böyle olunca da Afganistan, Irak, Suriye işgal edilebiliyor, işgallerin ardından işgalciler kendi çizgilerinde yönetimler oluşturabiliyorlar. Kısacası, adı bağımsız ama bazı ülkelerin yöneticileri kendilerini iktidara getiren güçlere karşı bağımsız göremiyorlar.
Bu arada İsrail’in tüm kural tanımazlığı, kan akıtmaya doymaz eylemleri karşısında hâlâ ülkelere insan hakları notu veren raporlar hazırlayan ABD’nin koruyuculuğunu sürdürüyor olması, büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması dikkat çekici değil mi? Bu köşede artık Birleşmiş Milletler diye bir örgütün varlığından söz etmeyi abesle iştigal görüyorum. Çünkü güya dünya üzerinde barışı temin için kurulmuş bu örgüt, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin çıkarlarını korumak, İsrail’in işlediği cinayetlerin sorgulanmasını engellemek için faaliyet gösteriyor. Sözün özü dünya üzerinde haydutların hâkimiyeti sürüyor. Haydutların hâkim olduğu bir dünyada hâlâ neden bazı ülkeler insan hakları konusundaki tutumlarını raporlaştırmaya ihtiyaç duyarlar? Bu tutum kendi cinayetlerini ve insan hakları ihlallerini örtbas etmek için olmasın.
Mısır’da ABD ve yandaşlarının desteği ile darbe yapan, onların sayesinde iktidarını koruyabilen Sisi sergilediği seri idamlara rağmen nedense sözünü ettiğimiz ülkeler insan hakları konusunda Sisi’yi sorgulamaya gerek duymuyorlar. Çünkü zalimler sadece güçten anlarlar, birileri ortaya çıkıp bunlara hadlerini bildirene kadar kendilerini dünya jandarması ilan etmeyi sürdürecek, cinayetlerini ise insan haklarını korumak olarak ilan etmekte sakınca görmeyecekler. Bu bakımdan sadece bazı ülkelerde değil, dünya üzerinde adaletin tecelli etmesi, hakkı esas alan bir düzenin kurulabilmesi için İslam Birliği’ne ihtiyaç var. Bu birlik oluştuğu takdirde sadece Müslümanlar değil, tüm mazlumlar korunabilecektir. Bunun için de birlik halinde güçlü bir Türkiye’ye ihtiyaç var. Dünya böylesine eşkıyaya teslim olmuşken bir mahalli seçimi ayrıştırma sebebi yapmaktan kurtulmamız gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.