Alacaklının karşısında ne kadar dik durulabilir?
Gazetemizin dünkü nüshasının yan manşetinde yer alan 2019 yılı dış borç ödemeleriyle ilgili haber dikkat çekiciydi. Sadece gazetemizde değil, aynı konu diğer bazı gazetelerde de eski borçların ödenebilmesi için yeni borçlanmaya gidildiği, rakam rakam veriliyordu. Kısacası, görünen o ki, gerek kamu olarak gerek özel sektör olarak vadesi gelen borçların ödenmesi, mevcut ekonomik çarkların döndürülebilmesi için borçlanmaya devam ediliyor, daha da edecek görünüyor. Hemen belirteyim ki bunları bir felaket haberciliği yapmak adına sıralıyor değilim. Olayın sadece borç alma ve borç ödemeden ibaret olmadığına vurgu yapmak için dile getiriyor ve bir başka tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Medyaya yansıyan ve Merkez Bankası kaynaklarına dayanılarak verilen haber ve yorumlarda söz konusu dış borçlanmaların yüzde 80’ini aşan bölümünün ABD ve AB ülkelerinden yapıldığı belirtiliyor. Yani Haçlı ittifakından. Sanıyorum ABD ve AB ülkeleri ile ilişkilerimizin boyotunu, bir başka ifadeyle ülkemize karşı dostça olmayan, hatta düşmanlıkta sınır tanımayan bir noktada olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Yani düşmanımıza muhtaç durumdayız. Avrupa Parlamentosu’nda son olarak kabul edilen bir raporda Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması isteniyordu. ABD ile ilişkilerimize gelince onunda AB’den berbat olduğunu söylemeye bile gerek yok. Sadece iki gün önce gazetelerde yer alan, “Suriye’de PKK/YPG’ye ABD’den 300 milyon dolarlık silah daha” başlıklı haber sanıyorum olayın boyutunu gösteriyordu. Daha geçen yılın ikinci yarısında ABD’nin ülkemize yönelik olarak sergilediği dolar operasyonu ile bir anda TL karşısında dolar 7 liraya çıktı. Yani bir anda Türk lirası cinsinden dış borçlarımız durduğu yerde yüzde 40 civarında yükseldi. Kısacası, tam bir soygun operasyonu uygulandı.
Daha sonraları dolar 5 liranın az da olsa altına inmişken şimdilerde 5.50 TL civarında seyrediyor. Seçimlerden sonrası için çeşitli çevreler olumlu bir yaklaşım sergileyemiyor. Dilerim bu seçim sonrasına dönük yorumlar gerçeği yansıtmaz, ülkemiz yeni bir krize sürüklenmez.
Ülkemize yönelik bir takım dış güçlerin iyi niyetli olmadığını, bunu her fırsatta gösterdiklerini biliyoruz. Bu sebeple de her olumsuzluğu dış güçlerle izah ediyoruz ve bu izah ediş de bir gerçeğin ifadesi. Bu gerçeği bildikten sonra yapılması gereken bu dış güçlere ekonomik olarak muhtaç olmaktan kurtulmak gerekiyor
Bunun yolu ise borç faiz ve taksitlerini yeni borçlanmalarda kapatmaya çalışmak değil, içeride üretimi artırmak, ihracatımızı artırırken ithalatımızı azaltmaktan geçiyor. Ne var ki, içeride çiftçimizin geliri azalırken, ithalat yoluyla başka ülkelerin çiftçilerini zenginleştiriyoruz. Yani, bırakın yeni yatırım yapmayı, yatırıma ihtiyaç olmadan tarımsal ürünlerimizin miktar ve kalitesini artırarak ithalatın önünü kesmek durumundayız. Ne var ki, bu yönde bir gelişme olmuyor. Dışarıdan patates, soğan dâhil her türlü tarımsal ürünü ithal ediyoruz. Bunu da içerideki bir takım fırsatçıları hizaya getirmek(!) için yapıyoruz.
Doğrusu bu yaklaşımı anlayabilmiş değilim. Bir yandan her gün tarım ve hayvancılığın gelişmesi için yeni teşvik programları açıklanıyor, öbür yandan da içerde fiyatları düşürebilmek ve halka ucuz sebze yedirebilmek adında ithalat yapıyoruz. Bu işin içinde bir yanlış var ama kimse bu yanlışlığı görmek ve çözüm bulmak istemiyor. Sanki ithalata para ödemiyoruz gibi hareket ediliyor. Sonuç olarak diyorum ki, dış güçlere muhtaç olmamak için onlardan borç almaktan kurtulmak durumundayız, hem borç para bulmak için uğraşacağız hem de bu dış güçlere meydanlarda kafa tutacağız. Bu durum nereye kadar gidebilir iyi düşünmek gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.