Toplumun bir kesimini düşman ilan etmek ya da düşmanla birlikte hareket etmekle suçlayarak seçim kampanyası yürütülmesi iktidar sahipleri farkındalar mı bilmem ama toplumu gerçekten geriyor. İnsanların birbirlerini dinlemeleri, ne dediğini anlamalarını engelliyor. Bu suçlama kampanyası giderek CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi listelerinde HDP’lilerin bulunduğu noktasına kadar geldi. İşin içine şimdilerde İçişleri Bakanı da girdi. Kısacası ortalık tam bir toz duman bulutu ile kaplanmış göz gözü görmez hale getiriliyor. İktidar acaba bunu özellikle mi istiyor diye insan sormadan edemiyor.

Seçim kampanyaları siyasi partilerin ülke sorunlarına yönelik çözümlerini toplum ile paylaştıkları bir zemin olması gerekirken iktidar kanadının muhalefeti toptan PKK ile birlikte hareket ediyor iddiaları ister istemez ülke sorunlarının nasıl çözüleceğinin tartışılmasını gündemden düşürüyor. Gündem iktidarın ithamlarını muhalefetin yalanlamasından ibaret kalıyor. Bu arada olay sadece ülke sorunlarının tartışmaların dışında kalmasından da ibaret olmuyor. Çünkü öyle bir yaklaşım ortaya çıkıyor ki, geçmişte HDP’de siyaset yapmış bazı isimlerin bugün iktidar partisinin listelerinde yer almasının sakıncası yokken, bu durum muhalefet partilerinde olunca hemen bir ihanet cephesi oluşturuluveriyor. Çünkü sıkça muhalefetin Kandil’den emir aldığı iddiaları tekrarlanıyor. Bu noktada ister istemez insanın ilk Kılıçdaroğlu’nun, “Adaylarımız PKK’lı ise neden tutuklamıyorsunuz?” sorusunu akla getiriyor. Bunun da ötesinde geçmişte HDP’den aday olmuş bazı isimlerin bu seçimlerde bazı muhalefet partilerinden aday gösterilmiş olmasının, “Kandil ittifakı” olarak iktidar medyası tarafından nitelendirilmesi ister istemez o zaman HDP bir terör örgütü adına hareket ediyorsa, o listelerden aday olanlara niçin izin verildi, bir kimse HDP’den aday olabiliyor da, aynı kişiler bir başka partiden aday olduklarında aday oldukları parti nasıl oluyor da birdenbire Kandil ile bağlantılı hale geliyor? sorularının cevabının iktidar tarafından verilmesi gerekiyor.

Böylesine ağır ithamların bir yargı kararı olmadan tekrarlanıyor olması tekrarlayanları suçlu durumuna düşürmez mi? Öyle ya; Kandil, bir terör örgütünün üssü konumunda ve söz konusu terör örgütü ile de devletimiz yıllardan beri mücadele ediyor, kökünü kurutmaya çalışıyor. Böyle olunca sanıyorum devletin elinde bir takım bilgi ve belgeler vardır. Bir takım kişisel yaklaşımlarla insanların suçlanması mümkün değildir. Ayrıca, her parti doğu halkının oyuna taliptir. Talip olması da gayet tabiidir. Doğu halkı da bu seçimlerde sandık başına gidecek oyunu kullanacak. Peşin olarak HDP terör örgütünün devamı olarak nitelendirildiğinde bu partiye oy verecek vatandaşlarda terör örgütü ile irtibatlıymış gibi bir hava esemez mi? Buna kim hangi makamda bulunuyorsa bulunsun kimsenin hakkı yoktur.

Her fırsatta adaletin tecelli etmesinden söz ediyoruz, adaletin olmadığı yerde devlet sıkıntıya düşer deniyor. Buna rağmen insanların yargı kararı olmadan yetkili makamlardaki bazıları tarafından suçlanması, terörist ilan edilmesinin bu ülkeye faydalı değil zararı olacağını görmek için sorumlu mevkilerde bulunmaya gerek var mı?

Bu arada bir süre nice AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile İçişleri Bakanı Soylu bazı belediye başkan adayları ile ilgili olarak seçilirlerse görevlerinden alınarak yerlerine kayyum atanacağını belirttiler ki bu yargı dışında verilmiş bir hüküm olarak ortaya çıkıyor. Böyle bir durum var ise bunun delileri de ellerindeyse bu isimler yargı kararıyla seçime sokulmasa daha doğru olmaz mı? Adalet Bakanı Gül’ün yukarıda sözünü ettiğimiz adaylarla ilgi söylediği, “Mahkûmiyet olursa görevden alınırlar” değerlendirmesi insanın aklına, “Ya mahkum olmazlarsa ne olur?” sorusunu getiriyor. Çünkü o zaman bu insanların haksız suçlamalarla peşin olarak mahkûm edildiklerini gösterir ki, buna da kimsenin yetkisi olmaması gerekir.