Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Toplumsal çözülmeye çare yok mu?

Toplumsal çözülmeye çare yok mu?

Gazetelere yansıyan haberler insanı sarsmaya yetiyor. Dikkat edilirse toplumu bir yandan rüşvet, sahtekarlık ve dolandırıcılık sarmış, öbür yandan ahlâki değerlerimizde ortaya çıkan erozyon sonucu cinsel suçlar ve sapkınlıklar hızla toplumu sarıyor. Aile bağları giderek zayıflıyor, para için evlatlarını başlık parası karşılığı satanlarla mücadele başlatıldı ve bu adet giderek ortadan kalkıyor diye düşünürken şimdi de eşlerini ve çocuklarını sermaye olarak kullanan aileler ortaya çıkmaya başladı. Şiddet ise toplumun hemen her kesiminde giderek yaygınlaşıyor. Gazeteler kadına dönük şiddeti gündemde tutarken işin diğer boyutunu nedense görmezden geliyorlar. Artı birbirimizle konuşmak yerine kavgayı ve dövüşü tercih eder olduk. Gazetelerin görmesi için babasının annesini dövmesinden bıkan bir kız çocuğunun babasını öldürmesi gerekiyor.

Toplumda giderek alın terinin bir anlamı kalmamaya başladı. Alın teriyle kazanılmış paranın önemi geçmiş yıllara göre azalıyor. İnsanlar için artık her şey para oldu. Ne kadar paran var o kadar adamsın ya da değerlisin mantığı giderek toplumda genel kabul görmeye başladı. Böyle olunca da para kazan da nasıl kazanırsan kazan mantığı alın terinin önemini ve değerini ikinci plana atmaya başladı. Bunun sonucu olarak rüşvet ve yolsuzluk insanları eskisi gibi çok fazla etkilemiyor. Sanki bu tür olayları toplum kanıksamaya başladı. Sanıyorum esas tehlike de bu kanıksama ile birlikte ortaya çıkıyor.

Elbette bu toplumda bir takım sapkınlıklar eskiden de vardı. Ancak, sapkınlıklara duyulan tepki sebebiyle toplumda bir direniş oluşuyordu. Şimdilerde artık bu toplumsal direniş sanıyorum kırılıyor. Çünkü, her gün gazete sayfalarına onlarca sapıklık haberi yansırsa bir süre sonra bu tür sapkınlıklara toplumda normalmiş gibi bakılmaya başlanmaz mı? Bu noktada aklıma “Acaba bazı merkezler her gün sapkınlık haberlerini vererek toplumda bu kanıksamayı sağlamaya mı çalışıyorlar?” sorusu geliyor.

Elbette sözünü ettiğimiz toplumsal çözülmeyi önlemenin çaresi vardır. Bunun yolu inançlı, karakterli nesiller yetiştirmekten geçiyor. Ne var ki ülkemizde yıllardan beri din karşıtı bir kampanya sürdürülüyor. Toplum dinden uzaklaştırılmaya ya da özünden uzaklaştırılmış bir din peşinde sürüklenmeye zorlanıyor.

Bir Batılılaşma hastalığı almış başını gidiyor. Batılılaşmak için kendi değerlerimizden uzaklaşmak, kopmak için çalışılıyor. Kendi değerlerinden kopan insan arkasından elbette Batılı da olmuyor, olamıyor. Ne olduğu belirsiz bir toplum ortaya çıkıyor. Toplumları toplum yapan müşterek değerlerdir. Toplumu bu müşterek değerlerden kopartırsanız yerine koyduğunuzu düşündüğünüz değerlerde birleştirici bir özelliğe sahip değilse ortak değeri olmayan yığınlar ortaya çıkar. Dolayısıyle kendisini hiçbir değerle bağlı görmeyen insan oğlu için tek engel kanunlar kalıyor. Onun için de kimsenin görmediği ya da görmediğini sanılan yerde her türlü kanunsuzluk ve ahlâksızlığı normal görmeye başlıyor.

Toplumun yığınlaşmasından söz edince yıllar önce gittiğim bir konferansta yaşadıklarımı aktarmak istiyorum. Türk Ocağı’nda bir toplantı vardı .Toplantının sonunda bir arkadaş Halk Evi’nde Ceyhun Atıf Kansu’nun konferansı olduğunu, gidip izlememezi istedi. Beraberce Türk Ocağı’ndan o zamanlar Meclis Bahçesi içindeki Halk Evi’ne gittik ve konferansı izledik. Konuşmacının konferans boyunca toplumdan bahsederken halk yığınları tabirini kullanması canımı sıkmıştı. Soru cevap bölümüne geçildiğinde söz isteyerek sorumu sordum;

– Efendim. Konuşmanız boyunca toplumdan bahsederken taş yığını, ot yığını gibi halk yığınları tabirini kullandınız. Bunun bir maksadı var mı? Bu tabiri Demir Perde gerisi ülkelerin radyolarını dinlerken sıkça duyuyor olmamız ile sizin bu tabiri kullanmanız arasında bir benzerlik olabilir mi?

Daha sorum bitmeden tepki ile karşılaştım ve o yıllar daha sağ-sol arasında dövme öldürme olmadığı için beni salonun dışına atıvermişlerdi.

İster istemez toplumumuzda bugün yaşananlara bakınca yıllar süren bu toplumu yığınlaştırma gayretlerinin sonucu mu bu noktaya geldik diye insan düşünmeden edemiyor.
Bu noktaya gelişimizin elbette çeşitli sebepleri vardır ama batılılaşacağız derken başkalaştık, kimliksizleştik. Bu arada da insanımızın yüreğindeki polisi söküp attık. Kendisini hiçbir kontrol mekanizmasına tabi görmeyen insan için tek tedbir yakalanmamak, yakalanacak olursa da şu ya da bu yolla cezadan kurtulmak önem taşır hale geldi. Bu arada toplumda garibanlar ezilmeye mahkum hale düşürüldü. Parası olanlar için garibanlar kullanılıp atılacak bir eşya niteliği arz ediyor. Bu gidişata son vermeden toplumumuzda maddi imkanları artırarak huzur ve mutluluğu yakalamak mümkün olmaz diye düşünüyorum. Bu bakımdan maddi refahtan önce manevi hazzı yakalamak durumundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi